Aşk bir ummandır...

Hızlı hızlı yürüyorum. Akşam parti var, ona hazırlanacağım. Ayrıca bazı şeyler almam lazım. Yemek yapmaya mutfağa dalanlara en azından hınkdeyicilik yapmak isterim, bu nedenle kuzu ıspanağı bile planladım (salataya). Büyük bir arabaya tutunmuş duran yaşlı bir adam dikkatimi çekiyor. Seksen küsür yaşında. Başında beyaz bir beyzbol şapkası, gözünde güneş gözlükleri. Beyaz uzun şortuyla, sahilde gezerken yolunu şaşırmış gibi bir hali var. Beni görünce, gol sevinci gibi iki kolunu havaya kaldırıp bağırıyor.
"Bir dakka!.. Nereye gidiyorsun delikanlı?!"
Olduğum yerde duruyorum. İki metre ötemde, bir eliyle otomobile tutunuyor, diğer elini bana uzatıyor.
"Beraber yürüyelim" diyor.
O zaman, yürüme özürlü olduğunu anlıyorum. Yaklaşıyorum koluma giriyor ve çok ağır adımlar atmaya başlıyoruz.
"Hayat su gibi akar. Aşk bir ummandır."
Beklemediğim bir laf. Şaşırıyorum. Dönüp yüzüne bakıyorum, mutlu. Yürümek için oldukça çaba göstermesi gerekiyor, ama mutlu.
"Bütün hayatlar o ummana akar" diye açıklayıp, gülümsemeye devam ediyor.
Benim acele etmem lazım, ama bu tesadüf hoşuma gidiyor. Mecburen ona ayak uyduruyorum. Boğaz'a elli metre uzakte, denize doğru yürüyoruz ve dükkanlardan çıkan herkes, bizi selamlıyor veya çıkıp bize bakıyor. Biz teftiş eder gibi dik, yavaş, kolkola ilerliyoruz. Bir manav bana, "komşum o benim, dikkat et ona" diyor. Ben kolumdaki adama, "sizin komşunuzmuş" diyorum.
"Bunlar kendi kendilerine gelin-güvey olurlar böyle" diyor.
O bir mühendismiş. Türkiye'nin eski projelerinde çalışmış.
"Artık mühendisliğin falan bir değeri kalmadı. Ayağa düştü" diyor.
Kolumda, Türkiye'nin önemli mühendislerinden biri var. Türkiye'nin gitmediği yeri kalmamış. Yurt dışında da kalmış. Evinin önüne kadar kendi çıkmış, tutunarak arabanın yanına kadar gelmiş, sonra beni görmüş.
"Seni gözüm tuttu delikanlı" diyor yürürken. Kaldırıma çıkmak, uzun adım atmak gerekince inliyor, ama yürümeye devam ediyor.
"Ben sokağa çıkamıyordum, görüyorsun işte. Bugün ne olursa olsun dedim, çıktım. Bak seni buldum. Kader böyle birşey. Ummadığın insanla ummadığın yerde karşılaşırsın!"
Adamı bir dükkanın önüne kadar getiriyorum, yolum orada ayrılıyor. Onu birine emanet edeceğim -ama kime. Dükkanın önünde oturan üç orta yaşlı adamdan ikisi, ona yardım etmeye talip oluyorlar. Yaşlı mühendisin gözü onları pek tutmuyor, ama güler yüzlü bıyıklı olanın koluna giriyor. Ben vedalaşıyorum, gideceğim, bırakmıyor.
"Sevgi ummandır. Unutma."
Ben bir adım atıp, başımı ona çeviriyorum. Gözlüklerini çıkarıp gülümsüyor.
"Unutma..."
O zaman anlıyorum. Bu hem bir ders, hem bir işaret, hem de bir veda...
"Unutmayacağım" diyorum. "Hayat akan sudur, aşk bir ummandır."
Artık aceleye gerek yok. Yoluma devam ediyorum. Yavaş yavaş yürüyorum.
Ummana doğru...