Seksenli yıllardaydı, bir grup Alman öğrenciyle birlikte tanınmış bir Avrupalı çizgi roman çizeri ve karikatüristinin evindeydim. Daha önce bir ressam evi görmüştüm, ama ilk kez bir profesyonel çizerin evindeydim. Bize şöyle bir bakan adam, bana dönüp, "Bunların içinde çizer olan sensin değil mi?" deyince, önce kekeledim. Benden önce diğerleri, "Evet" dedi. O evde kocaman bir Turhan Selçuk kitabı açıldı, ardından Gırgır başsayfaları geldi. Adam benim Türk olduğumu öğrenince, kütüphanesinden çıkarıp göstermişti…
Çizerler birbirini gözünden tanır. O zamanlar karikatür falan çiziyordum, Berlin'deki çizgi roman çevresinin çevresinde veya içinde, o bambaşka atmosferde nefes almak çok güzeldi. Ama çok uzun zamandan beri çizmiyorum. Bu arada Penguen'cilerden ve LeMan'cılardan çizerlerle tanışmış olmak şerefine sahibim, ama burada onlardan değil, toy bir öğrenciyken Hamburg'da Sergio Aragones karikatürleriyle nasıl tanıştığımdan bahsedeceğim. Bu benim dünya çizerlerlerinin dünyasıyla da ilk tanışmamdı. Kitapçıların tozunu atmaya başlamadan önceydi (çünkü henüz yeterince Almanca bilmiyordum). Kitapları henüz okuyamamanın acısını çıkarmak için, mizah dergilerine ve çizgi romanlara daldım. Daha ilk günlerimde MAD dergisini keşfettim. Bu kült dergi, Amerikalıların bütün Dünya'da satılan, ve o zamanlar Rus Krokodil dergisinden sonra dünyanın en yüksek tirajlı mizah dergisiydi ve adını Türkiye'deyken duymuş ama hiç görmemiştim. Dünyada üçüncü sırada elbette Gırgır dergisinin bulunduğu yıllardı. İşte o dergide ilk dikkatimi çeken, Sergio Aragonés'in karikatürleri oldu -çünkü kenar süsü gibi, sayfaların hemen kenarında sinek kadar küçük, basit ama komik şeylerdi. Dergide elbette başka iyi çizerler de vardı, Al Jaffee ve diğerleri. Mesela bir ara Don Martin karikatürlerine bir gün güldüğümü bile hatırlarım, ama Sergio Aragonés gibi, bu kadar az çizgizle bu kadar mimik/karakter ifade edebilen ve yazıya gerek duymadan bu kadar çok şey söyleyebileni azdır. Üstelik fonda ayrıntıya falan da pek ihtiyaç duymuyordu…
1937'de İspanya'da doğan çizerin ailesi Meksika'ya göçmüş, o da orada mimarlık eğitimi sırasında çizerliğe başlamış. 1962'de ABD'ye gitmiş ve orada kısa sürede MAD dergisinin asıl çizerleri listesine girmiş. Bu derginin Metüst'ü gibi biri olmuş. Bu sıralar başka işlerle de uğraşıyor, çünkü dergi 2009'dan beri aylık yayınlanamıyor, yılda dört kez çıkıyor…
Geçtiğimiz günlerde kızkardeşimin bana özellikle arayıp-bulup getirdiği bir İspanyol çizgi romanının arka kapağında, onun ayrı çizgi roman olarak ürettiği tipi Groo'nun reklamını gördüm. Kitabı elbette daha önce okumuştum (onun çizdiği çizgi-kitapların hepsini okudum). Ve Aragonés, orada bana çizmek zevkini yeniden hatırlattı. iPad'ime özel bir çizerlik App'i indirip, yukarıda gördüğünüz resmi iPad'de yaptım. Büyük ustaya minik bir Selam olsun diye!..
Huzurlarınızda, Sergio Aragones'in "Barbar Groo"su…
Çakaldan bozma köpeğiyle, hayali Conan'vari bir dünyada kasırga gibi esiyor ve muktedirleri biçerken Allah yarattı demiyor!..