Bu sivri dilli muzip adam, Amerikan toplumunu hicveden, eleştiren, Amerikan Gerçekçiliğinin en önemli yazarı. Bir insanın ölümünden sonra da bu kadar çok sevilmesi ve adeta kutsanması, kuşkusuz mizah anlayışı nedeniyle...
Samuel Langhorne Clemens adı yerine Mark Twain takma adını tercih etmiş ve o adla tanınıyor. Çocukluğunuzda mutlaka "Tom Sawyer" romanını, "Huckleberry Finn"i okumuşsunuzdur...
"Okumuşsunuzdur" diyorum ama kitapların orijinallerini okumadığınıza bahse girerim! Çünkü kitapların orijinal dili öyle sivri, kitap öyle keskin argo laflarla dolu ki, piyasaya çıktığından beri hep "Çocuklar için" özel törpülenmiş yumuşatılmış versiyonları yayımlanmış. Benim çocukluğumda da, kitabın ince, çocuklar için yapılmış versiyonları vardı, galiba küçük boy ciltli Milliyet klasiklerindendi. Başka versiyonlarını da hatırlıyorum, Remzi yayınlarının çocuk kitaplarından olmalı...
Mark Twain, yalın temiz komik alaycı ve rafine bir yazar olduğunu adeta bağıran iki kilo bıyığı ve dağınık saçlarıyla 1891/1892 aralığında Berlin'de yaşamış. Bu dönemiyle ilgili harika bir kitap var iPad'imde -henüz okumadığım...
Onun hakkında bulduğum ve burada paylaşmak istediğim bir ayrıntı, tam da ona göre, olağanüstü!..
Mark Twain, 30 Kasım 1835 günü, Halley Kuyrukluyıldızının göründüğü gün doğmuş. Bu yıldızın görünüşünü, her zaman tarihi olaylarla bağdaştıran bir amatörler topluluğu olmuş. Böyle şeyler bir inanç meselesidir aynı zamanda. Mesela İstanbul'un Türkler tarafından alınışından sonra 1456'da görülmesi, nedense İstanbul'a bağlanır. Başka bir fatih, Wilhelm de 1066'daki Hasting savaşında Halley'i havada görmüş. Yıldız ona ne getirmiş bilmiyoruz ama Mark Twain, Halley'le gelip Halley'le gideceğini, arkadaşı A. B. Pain'e, ölümünden bir yıl önce söylemiş. Muzip adama pek inanmamışlar tabii -ama Mark Twain 21 Nisan 1910'da Connecticut'ta hayatını gözlerini yumdu. Halley'in yeniden göründüğü günün ertesi gün...
Bu yazının sonucu, kıssadan hissesi, tahvili, faizi yok. Ama şöyle demiş:
"Ben Halley'le geldim, Halley'le gitmezsem ayıp olur..."
Onu saygı ve sevgiyle anıyoruz...
Dünyanın en güzel otomobili Bugatti 57 SC Atlantic
Şu anda dünyanın en pahalı otomobiline bakıyorsunuz. Sizce Dünyanın en güzel otomobili olmasa da, en güzellerinden diyebilir miyiz?
Otomobil tutkunu değilim, ama bu küçük ve hızlı otomobil inanılmaz güzel. Bugatti'nin 1938 model bu arabasını bana Kızkardeşim gösterdi.
Bu dalga, gerçek bir sanat eseri!..
Eh zaten sanatçı bir aileden geliyor Ettore Arco Isidoro Bugatti. Firmanın kurucusu 1881 doğumlu bu adamın ailesinden Jean Bugatti tarafından stilize edilmiş 57 SC Atlantic, 1930'lu yılların en güzel spor otomobili. Jean Bugatti, Atlantic'i Paris otomobil salonları için yapmış. 1936 ve 1938 yılları arasında, 57 SC modeli toplam 41 otomobil üretmiş Bugatti, ama "Atlantic"ten sadece 4 tane... Bu estetik alet, daha o yıllarda satte ikiyüz kilometre hız yapabiliyormuş, ikiyüz beygir gücünde bir mücevher. Otomobillerden ikisi kayıp.
Zevkler tartışılır elbette ve -sizi bilmem ama- bence bu otomobil, 1930'lu yılların en güzel spor otomobilidir!..
İddiamı gerekçelendirmeyi düşünmüyorum. Otomobilin hikayesi, dizaynı, yapımında kullanılan malzeme ve daha birçok şey, gerçekten dikkat çekici. Dünyada sadece iki adet olan bu otomobilden birinin sahibi Ralph Lauren, diğeri de Peter Williamson.
Otomobilin yan camları su damlalarına benziyor. En önemli özelliği arabanın sırtındaki yüzgece benzer enli ek yeri! Otomobilin burnundan kuyruk sokumuna kadar uzanan bu önemli detay, otomobilin ilk yapıldığı dönemde özel bir hafif metalden imal edilmesi ve bu kaynak yapılamaması. Arabanın parçalarını birarada tutabilmek için böyle bir çare bulunmuş ve dizayna fevkalade entegre edilmiş.
Bugatti'nin ürettiği otomobillerin sayısına bakıyorsunuz: 1901'deki ilk otomobili elde yapılmış, bir adet. 1905 model otomobili iki adet. 1910-1914 arasındaki modeli 435 adet. Ama planlanan birçok model hiç üretilememiş. Sipariş üzerine üretildiğinden, projeler yatmış. En çok satılan Bugatti, 1927-1931 arasında çıkan 44 numaralı tip. 1095 adet üretilmiş. 1960'lı yıllarda kapanan butik tipi otomobil üreticisi Bugatti firmasının otomobilleri, halen dünyanın en pahalı otomobilleri sayılıyor.
Açık artırmayla klasik arabalar satan Gooding and Company'nin bu arabalardan birinin fiyatını "30-40 milyon Dolar arasında olacak" diye duyurması, klasik otomobillerle ilgilenen zevat arasında öyle bir fırtınaya neden olmuş olmalı ki, fırtınanın şiddeti, minnacık siyah bir otomobile binen Kızkardeşime kadar ulaşmış. Söylendiği kadarıyla Bugatti, tüm zamanların otomobil fiyatı rekorlarını da kırmış oluyor. Şaka bir yana, bu kadar güzel bir otomobilin değerinin para ile ölçülmekten çıktığını gösterir bir emare bu ve tabii parasını ne yapacağını bilemeyen neoliberalizm çağı zenginlerinin abartısı.
Dizaynı 1930'lu yılları andıran veya tamamen bugünkünden farklı otomobiller neden yapılmaz, anlayamam! Neredeyse tamamında hız tahdidi bulunan bir dünyada, esasen hepsi birbirine benzeyen arabalardan daha farklı, estetik şeyler yapmayı düşünen yok mu?
(Mutlaka vardır...)
Otomobil tutkunu değilim, ama bu küçük ve hızlı otomobil inanılmaz güzel. Bugatti'nin 1938 model bu arabasını bana Kızkardeşim gösterdi.
Bu dalga, gerçek bir sanat eseri!..
Eh zaten sanatçı bir aileden geliyor Ettore Arco Isidoro Bugatti. Firmanın kurucusu 1881 doğumlu bu adamın ailesinden Jean Bugatti tarafından stilize edilmiş 57 SC Atlantic, 1930'lu yılların en güzel spor otomobili. Jean Bugatti, Atlantic'i Paris otomobil salonları için yapmış. 1936 ve 1938 yılları arasında, 57 SC modeli toplam 41 otomobil üretmiş Bugatti, ama "Atlantic"ten sadece 4 tane... Bu estetik alet, daha o yıllarda satte ikiyüz kilometre hız yapabiliyormuş, ikiyüz beygir gücünde bir mücevher. Otomobillerden ikisi kayıp.
Zevkler tartışılır elbette ve -sizi bilmem ama- bence bu otomobil, 1930'lu yılların en güzel spor otomobilidir!..
İddiamı gerekçelendirmeyi düşünmüyorum. Otomobilin hikayesi, dizaynı, yapımında kullanılan malzeme ve daha birçok şey, gerçekten dikkat çekici. Dünyada sadece iki adet olan bu otomobilden birinin sahibi Ralph Lauren, diğeri de Peter Williamson.
Otomobilin yan camları su damlalarına benziyor. En önemli özelliği arabanın sırtındaki yüzgece benzer enli ek yeri! Otomobilin burnundan kuyruk sokumuna kadar uzanan bu önemli detay, otomobilin ilk yapıldığı dönemde özel bir hafif metalden imal edilmesi ve bu kaynak yapılamaması. Arabanın parçalarını birarada tutabilmek için böyle bir çare bulunmuş ve dizayna fevkalade entegre edilmiş.
Bugatti'nin ürettiği otomobillerin sayısına bakıyorsunuz: 1901'deki ilk otomobili elde yapılmış, bir adet. 1905 model otomobili iki adet. 1910-1914 arasındaki modeli 435 adet. Ama planlanan birçok model hiç üretilememiş. Sipariş üzerine üretildiğinden, projeler yatmış. En çok satılan Bugatti, 1927-1931 arasında çıkan 44 numaralı tip. 1095 adet üretilmiş. 1960'lı yıllarda kapanan butik tipi otomobil üreticisi Bugatti firmasının otomobilleri, halen dünyanın en pahalı otomobilleri sayılıyor.
Açık artırmayla klasik arabalar satan Gooding and Company'nin bu arabalardan birinin fiyatını "30-40 milyon Dolar arasında olacak" diye duyurması, klasik otomobillerle ilgilenen zevat arasında öyle bir fırtınaya neden olmuş olmalı ki, fırtınanın şiddeti, minnacık siyah bir otomobile binen Kızkardeşime kadar ulaşmış. Söylendiği kadarıyla Bugatti, tüm zamanların otomobil fiyatı rekorlarını da kırmış oluyor. Şaka bir yana, bu kadar güzel bir otomobilin değerinin para ile ölçülmekten çıktığını gösterir bir emare bu ve tabii parasını ne yapacağını bilemeyen neoliberalizm çağı zenginlerinin abartısı.
Dizaynı 1930'lu yılları andıran veya tamamen bugünkünden farklı otomobiller neden yapılmaz, anlayamam! Neredeyse tamamında hız tahdidi bulunan bir dünyada, esasen hepsi birbirine benzeyen arabalardan daha farklı, estetik şeyler yapmayı düşünen yok mu?
(Mutlaka vardır...)
Abonnieren
Posts (Atom)