Yıl 1399. "Burada, Samsun'un yanında yaşanan bir mucizeyi anlatmalıyım. O zamanlar, ben Türk Sultanı'nın hizmetindeyken, şehrin yakınında o kadar çok yılan belirdi ki, oradaki düzlüğün bir mil çapındaki bölümünü kapladılar. Yılanların bir kısmı denizden çıktı, diğer bir kısmı büyük ormandan geldi, çünkü Samsun'a ait olan Canik bölgesi çok ormanlık bir yer. Dokuz gün boyunca yılanlar, toplanma yerlerine doğru geldiler. İnsanlara ve hayvanlara birşey yapmadıkları halde, halk sayısız yılandan korktu, şehirde kimse okağa çıkamadı."
1947 yılından kalma, Gotik harflerle basılmış eski bir kitapta yazıyor bunlar. Hans Schiltberger adında 16 yaşındaki Bavyeralı bir çocuğun, 1394'de Niğbolu savaşında başlayıp 1427'de Bavyera'da sona eren uzun serüveni. Hans Schiltberger memleketine döndükten sonra bir anı kitabı yazmış. Kitap çok sonra Rose Grässel adındaki bir hanım tarafından Hamburg'da yayımlanmış.
Samsun Canik'teki sel felaketinden sonra, selin onikinci kurbanı, yeniden canlanan Yılanlıdere'nin kenarında bulununca, aklıma bu hikaye geldi: Yılanların savaşı. Yeniden anlatayım diye düşündüm.
1394'de Macar Kralı Siegmund, bütün Hristiyan dünyasını Türk saldırısına karşı yardıma çağırıyor. Yardıma gidenlerden biri de, Bavyeralı bir şovalyenin uşağı olarak kahramanımız. Türklere karşı savaşa katılıyor. Niğbolu'daki savaşı, kaybediyorlar ve Sultan askerlerine, Türkler çok kayıp verdiklerinden esirleri öldürmeleri emri veriyor. 10 bin kişi öldürülüyor. Sıra tam kahramanımıza gelince, şehzadeleren biri, eski Türk töresine göre 20 yaşından küçükler savaşta öldürülmediğinden, kahramanımızı celladın elinden alıyor. Onu diğer esirlerle Bursa sarayına gönderiyorlar, orada bir tür haberci oluyor.
Hans Schiltberger'in anlattığına göre, Sultan Yıldırım Bayezid, Canik beylerine karşı 80 bin kişilik bir orduyla yürüyüp Samsun'u alıyor, Samsun Beyi 'Cuveid' kaçıyor, Sultan şehri işgal ediyor. Niğbolu'nda yendiği Bulgar Kralı İvan Şişman'ın Müslüman olan oğlu Alexander'a şehrin komutasını veriyor. Sultan bölgeden ayrıldıktan kısa (birkaç ay/gün?) sonra 1399'da, Samsun şehrinin hemen yanındaki Canik'i yılanlar basıyor.
Kitaptan aynen aktarmaya devam ediyoruz:
"...Oranın efendisi, yılanlara zarar verilmemesi emri verdi. Bunun, Yüce Tanrı'nın gözlerimizin önüne serdiği bir mucizesi olduğunu söyledi. Onuncu gün yılanlar birbirine girip savaşmaya başladılar. Şehrin Efendisi, şehrin kapılarını açtırıp, kalabalık yılan izdihamını görmek için, güvendiği birkaç adamıyla dışarı çıktı ve gördü ki, su engerekleri kara engereklerinin karşısında geri çekilmek zorunda kalmaktadırlar. Şehrin Efendisi, ertesi günün sabahı yeniden dışarı çıkıp yılanların haala meydanda olup olmadıklarına baktı. Sadece ölü yılanlar gördü ve onların toplanıp sayılmalarını emretti; 8000 taneydiler. Bir mezar kazılmasını, yılanların içine atılmasını ve üzerinin toprakla kapatılmasını emretti. Sonra, o zamanlar Türkiye'nin hükümdarı olan Bayezid'e bir elçi gönderdi, mucizeyi ona bildirdi. Şehri ve Canik hükümdarlığını daha kısa bir süre önce fethetmiş olan Sultan, bunu uğurlu bir işaret saydı. Su yılanlarının yenilgisini kendine göre şöyle yorumladı ki, o karaların güçlü hükümdarıdır, ama Tanrı'nın yardımıyla denizlerin de hükümdarı olmalıdır."
Şimdi bunu belki daha farklı yorumlamak gerekir. Bu kez yılanlı dere can aldığına göre...
O zamanda da, karaların Bayezid'den daha güçlü bir hükümdarı vardı ve adı Timur idi (Bu ad kitapta da aynen böyle geçiyor).
Bayezid, heryeri denizlerle kaplı bir yerin hükümdarı, Timur ise kıta Asyası'nın tam ortasının -Çin'i bile tehdit eden- hükümdarıydı ve Samerkand'da oturuyordu...
Kahramanımız 1402'deki Ankara savaşını da anlatıyor ve bu kez esir olarak Timur'un ordusuyla Asya içlerine kadar gidiyor. (Timur'un ölümü ve gömülmesi ardından yaşanan garip olayları başka bir zaman aktarabiliriz!..)
Timur, bölgenin yönetim merkezi Sinop'u, 1402'de İsfendiyar Bey'e verdi...
(Sinop 1461'de, Trabzon'a ilerleyen Fatih Sultan Mehmet tarafından kesin olarak Osmanlı imparatorluğuna bağlandı ve Beylik, yarı-bağımsızlığını kaybetti.)