Esrik bilge sınıfından ehl-i keyf Aydın Boysan'ın bir önerisi

Geçtiğimiz yıl alternatif Hace Nasreddin hikayeleri yazarken, Anadolu'daki 'Esrik Bilge' geleneğinin kökeni hakkında okumuştum. Kendi kısıtlı bakış açısını hiç sorgulamayan şehirli naylon insan modeli, Nasrettin Hoca'yı nedense pek küçümser. Ben kendi araştırmalarım sırasında, Hace Nasreddin'in gerçek kimliği ve Anadolu'daki fonksiyonu hakkında son derece az, yetersiz ve yanlış bilginin bulunduğunu farkettim. Hace Nasreddin fıkraları, Hoca'nın muzipliği ve mesela eşeğe ters binmek gibi tipik 'Esrik bilge' özelliklerinin (Sokrates da ters binermiş! Arkasından yürüyerek gelen talebelere ders anlatırma yöntemi). Anadolu Ortodoks Hristiyan keşişleri arasında da yaygın eski bir gelenek olduğunu, Asya'da da bu geleneğin 20'inci yüzyıla kadar yaşadığını, bunun nasıl ve neden son bulduğunu, "çok bilmiş rasyonel" insan türünün dünyaya nasıl hakim olduğunu falan kurcaladım...
Ama bu konuyu, halen yaşayan biri üzerinden dile getirebileceğimi açıkcası düşünmemiştim -kuşkusuz benim hatam...
(Ve önyargım... Ben en son Neyzen Tevfik ve Aziz Nesin'in belki bu sıfatla, bu çerçevede değerlendirilebileceğini düşünüyordum...)
Aydın Boysan'ı sadece ismen tanırım, onun yakınında bulunmak onuruna erişmedim, onu tanıyan herhangi birini de tanımıyorum maalesef. Yazdığı ve Yapı Kredi, İş, Bilgi yayınlarından yayımlanan kitaplarından bazıları kütüphanemde, ama hiçbirini okumamıştım. Karıştırdığım kadarıyla, kolay okunan ehl-i keyf kitaplardı, hoş şeylerdi -içlerinde güzel anekdotlar, nostalji vardı. Daha "ciddi" konulara sarmış biri olarak -nedense- bu kitaplar kütüphanemdeki yerinde kaldı, okunmadı -ta ki yeni kitabı "Bir Ömür Yetmiyor"u alana kadar...
Burada, bu yazının asıl konusuna dönmeliyim...
Ben 'Esrik Bilge' derken, bir insanın sadece yüksek mizah kabiliyetine, hayatını bir mizaha çevirmek olayına bakmıyorum. Bu kutlu insan türünün özelliği, pek/hiç düşünülmemiş bazı konuları/fikirleri "Zop" diye söyleyip kenara çekilmesidir. Böyle insanların söyledikleri aykırılıklara asla kızılmaz, kızılamaz. Asıl gizli özellikleri de budur zaten. Hace Nasreddin fıkralarının orijinallerini okursanız ne demek istediğimi hemen anlarsınız. Bundan en az yarım bin yıl önce en yakası açılmadık argonun ve cinselliğin Hoca fıkraları üzerinden nasıl konuşulduğunu, bunun yanısıra bu kadim geleneğin insanlara nasıl yaratıcı bir platform sunduğunu da görürsünüz. İstisnasız herşeyin konuşulabildiği, ironinin tavan yaptığı günümüzde, böyle bir mantalitenin internet üzerinden Anonymous gibi bekçilerinin ortaya çıktığı bir çağda, esrik bilgenin yeniden yaşam alanı bulmasından doğal ne olabilir ki?!..
Aydın Boysan'ı bu geleneğin temsilcilerinden biri yapan, kitabındaki onca klişe, anı, sahici İstanbul sevgisi, kendince hayat bilgisi dersleri, gereksiz tekrarlar değil. -Onların ötesinde, kimsenin tartışmaya cesaret edemeyeceği bir konudan da bahsetmesi ve onu okuyanın gözüne sokması. Kitabın başında bir cümleyle değinip, kitabının sonunda onunla noktaladığı önerisini, yazarın ve yayınevinin anlayışına sığınarak buraya alıyorum:


10.10 Değişim Şarttır

Şimdi bunca yıl geçtikten sonra, cumhuriyetimizin birinci dönemi sayabileceğimiz 1923-1950 yıllarını, ilk 27 yılını daha sonrası ile karşılaştırmaktan alınması şart olan dersler bulunuyor.
Bu birinci dönem, ülkemizin yüzyıllarca sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu çağından ve uykusundan uyanma yıllarıdır.
Yaşamayanların o saygıdeğer dönemin ne olduğunu bilmesi mümkün olmadığı gibi, anlaması da çok zordur.
Uyuyan bir toplum yüzylların paslanmış imparatorluğunun uykusundan birdenbire sürüklenerek çıkarılmış ve yirminci yüzyıl dünya uygarlığına yerleştirilmiştir.
(...)
O dönemleri yaşamayanların günümüzle doğru bir karşılaştırma yapmaları mümkün değildir.
Bugün şöyle bir bakılınca 1950'den sonraki ikinci dönemde ülkemiz sanki çok ilerlemiş gibi görüntüler veriyor.
Veriyor ama, bu görüntüler ikisini birden yaşamamış olanlara gerçekleri görebilecek bir bakış yeteneğini vermiyor. Cumhuriyetimizin 1923-1950 ile 1950-2012 yılları arasındaki iki dönemini  karşı karşıya koyarak mukayese etme fırsatını vermiyor.
Bu imkân dışı anlayış yanlışlığı ve zafiyeti birtakım demokrasi cambazlarının halkı aldatarak hak etmedikleri pozları takınabilmeleri gibi yanlış görüntü sonuçlarını doğuruyor.
Dünya insanlığının ve elbet bütün dünyanın hayrına bir hareket yapılacak ise, ki bu yeni şarttır, dünya demokrasileri mutlaka yeni bir düzen anlayışına sokulmalıdır.
Mahalle muhtarlarını yetişkin insan sıfatı alabilecek bütün vatandaşlar seçmeli, Büyük Millet Meclisleri'ni ise ancak dünya ve tarih terbiyesi almış, mutlaka yetenekli, akıllı ve vicdanlı bir seçkin vatandaş grubu seçme hakkına sahip olabilmelidir.
21'inci yüzyılda bütün dünya demokrasileri, yönetimi hak etmeyen politikaların işgali tehlikesi içinde bulunuyorlar. Hepsinin bu tehlikeden kurtulma çırpınmasına girmeleri şart olmuştur.
Dünyanın batmaması için!



Altını benim çizdiğim son sözlerinden önce söyledikleri (ve kitaptaki diğer fikirleri) elbette ayrı mesele. Fakat bugün bildiğimiz anlamdaki 'Demokrasi'nin cidden tartışılması gerektiğini ve çoğulcu demokrasinin sürdürülmesinin tehlikeleri bahsini, galiba ilk kez Türkiye'nin ehl-i keyf muzip bilgesi Aydın Boysan'dan duyuyoruz...
Hace Nasreddin'i küçümseyenler, "içkici" bir adamın sözlerini de küçümseyebilirler. Ama bu konunun dünyada alttan alta tartışıldığını hemen söyleyelim. Aydın Boysan'ın büyüklüğü, bence bu tartışmaları bilmediği halde yukardaki öneriyi yapmış olmasından geliyor...
(Kendisinin, dünyadaki yeni 'Demokrasi tartışmaları'nı izlediğini sanmıyorum -buna ihtiyacı da yok zaten, şekilde görüldüğü gibi!)
Aydın Boysan burada esasen 'Seçme-seçilme hakkı'ndan ve 'Oy hakkından' bahsediyor. Koyduğu kriterler elbette kesin tarifler içermiyor, sadece bu önemli konuya 'işaret' ediyor. Ülkelerin yönetimlerini ve geleceğini belirlemek konusunda sınırsız oy hakkının uygulanamaz bir noktaya doğru ilerlediğini yazan başka aydınlar da biliyoruz elbette (bunlardan, diğer blogumuzda bahsettik). Türkiye'de aykırı fikirler söyleyen kadim damarın yaşadığını görmek güzel.
Kendisine selam ve saygılarımızı sunuyoruz...
Sağlığına...