Gizli servislerin günümüzde nasıl çalıştıklarıyla ilgili birşeyler okurken gene dönüp dolaşıp en sevdiğim Bond filmine attım kapağı. "Rusya'dan Sevgilerle".
Bu film beni Bond ile tanıştıran değil de sonradan seyrettiklerim arasında en sevdiklerimin başında geldiğinden, arada sırada belli sahneleri izlemek hoşuma gidiyor, ne de olsa tipik bir James Bond filmi. Protez göğüs kıllarıyla Sean Connery'in hayvani kabalığının erkeklik sayıldığı, kadın kıçına şaplağın kabalık değil marifet sayıldığı bir devrin ikonlarından. Bond filmlerini neden sevdiğimi düşündüğüm de oldu. Tanıdığım kadınların itici bulduğu Bond'u cazip kılan şey anı çok yoğun yaşamanın ve yaptığı her şeyin her cinayetin, yediği her haltın Kraliçe'nin dokunulmazlık garantisine sahip olmasının hafifliği değildi. Onca kitsch olayın içinde kullanılan sofistike erkek oyuncakları, gizlilik, şehir içi otobüsüne biner gibi dünyayı iki dakikada dolaşması falandı herhalde. Hayır!
Bu filmde beni çeken şey, kesinlikle İstanbul'dur...
"Rusya'dan Sevgilerle" filminde, harıl harıl Boğaz vapuru, Bond'un arkasında gördüğünüz Dolmabahçe Sarayı'nın 1963'deki hali, ara sokaklar, kuyruklu Chevrolet'lerin taksi ve dolmuş olarak çalıştığı İstanbul var.
Gizli servisler bugün nasıl çalışıyor diye sorunca filmdeki Türk ajan Kerim Bey'i düşünmeden edemiyorsunuz. Sovyet tetikçilerinin Bulgar ajanlar olduğu, Kapalı Çarşı'dan zınk diye Yerebatan Sarayı'na inilen ve sütunlar arasından sandala binilip biyerlere gidilen bir film bu. Türk gizli servisinin filmdeki şefi eski bir sirk cambazı, Çingenelerle arası çok iyi ve en yakın ajanları kendi oğulları. Boş zamanlarında Kapalı Çarşı'daki odasında dar etekli genç kadınlarla gönül eğlendiriyor. Ian Fleming'in hayalindeki Türk figürü gerçekten ilginçmiş. Film günümüzde çekilmeye kalkılsaydı, değil İngiltere veya Amerika'da, Türkiye'de ve İran'da da bir finansman bulunamazdı. 1963'ün bakir ve cahil Dünyası bunun çekilmesine izin vermiş. Film, oda dolduran cartlak tablolar gibi orijinal, dikkat çekici, eski moda, hatta antika. O yüzden de oturma odasında değil, pek ziyaret edilmeyen bir müze salonunda asılı. Arada sırada şöyle bir bakmak için.