Dişi aslan Elsa...


İstanbul gerçekten heyecan verici bir yer. Özellikle sürprizleri inanılmaz. Muhteşem bir kadından şirin hediyeler alıp onunla Galata Kulesi'nden Haliçi seyrediyorsunuz, sonra gök ve deniz ateş kırmızısından derin maviye kadar tüm renkleri cömertçe sergilerken ışıltılı Beyoğlu'na akıyorsunuz ve orada sahaflarda hiç ummadığınız kitaplar buluyorsunuz.
Ben Walt Disney'in aslanlı filmlerini sevmem. Çocukluğum daha önceye, farelere ve Goofy'lere dayandığından, aslanlar, benim çizgi filmlerle değil de daha çok genç kadınlarla ve devrimle ilgilendiğim dönemlerin ürünü. O yüzden "Aslan Kral" ve sonrasının "Narnia Günlükleri"nde konuşan aslanlara yabancıyım. "Orman Kitabı"nın kötü kalpli Shir Khan'ını bilirim elbette, tabii o da bir kaplandır zaten. Rudyart Kipling'in ünlü romanını okumadım, ben 1967 yapımı Disney filmini ve oradaki dansları severim. Kızkardeşim bu filmi çocukken sinemada bir okul arkadaşıyla seyretmişti, (kızın adı Silke'ydi galiba) sahneleri ezbere bilir ve anlatırdı.
Ben iyi aslanlardan bahsetmek istiyorum. Elsa öyle bi' aslan!..
Asurlar, yeni doğmuş aslan yavrularını eğitip, avda kullanıyorlarmış. Hayvanlar, sahiplerinin avladığı hayvanları yemeyip sahiplerine bırakıyorlarmış. Asurlar, Çitaları da av hayvanı olarak eğitmeyi başarmışlar. Bugün böyle aslanı olanlar da yok, kimse de avlanmıyor, zaten hayvanlar o kadar azaldı ki, avcılara sempati besleyen insan da yok -doğrusu da bu zaten. Ancak tek tük sirk sahipleri, nesli tükenmiş meslek erbabı, evlerinde reklam niyetine aslan bulundurup resim çektiriyorlar, sonra gene kafeslerine tıkıyorlar hayvanları. Bugün İstanbul sahaflarında bulduğum kitap, dişi bir aslanla ilgili. 1962 yılında basılmış "Frei Geboren" (Hür doğdu) adlı bir güzel kitap. Bir dönem Afrika'da yaşamış Avrupalı bir ailenin, orada evlerinde büyüttükleri aslanlarıyla yaşadıklarını ve bu mükemmel hayvanın karakterini, ikiyüz elli sayfalık fotoraflı bir kitapla anlatıyor. Aslanın adı Elsa. O bir dişi ve insanlarla birlikte ilk üç yılını geçirdiği evde, hayvanların gerçekten de kendi güdülerine hakim olabildiğini, efendilerine ait avları ve yiyeceklere el/pençe sürmemeyi öğrenecek kadar asil ve uygar bir hayvan olduğunu sahiplerine kanıtlamış.
Kitabı okurken en büyük üzüntüm şu oldu...
Artık, devletlerin kontrolü dığında, tamamen özgür ve dünyanın gözünden uzak bir hayat yaşanamadığını ve böyle hoş maceraların yaşanabileceği bilinmeyen yerlerin de bulunmadığını anlıyorsunuz. Günümüzde, Avrupa'da veya dünyanın başka bir yerinde oturan insanlara yabancı hiçbir yer yok. Google Earth'den bir tıklıyorsunuz, dünyanın istediğiniz yerini anında ekrandan görebiliyorsunuz. Dünyanın bekareti kalmadı. Artık bu dünyada macera da yaşanamıyor. En azından böyle aslan gibi maceralar sona ermiş bulunuyor. Kitapta olanların geçtiği yer Kenya'nın kuzeyi. 1962'de Kenya o zaman henüz İngiliz sömürgesi ve ancak 12 Aralık 1963'de bağımsızlığına kavuşuyor. Jomo Kenyatta 1964'de Kenya'nın ilk Cumhurbaşkanı seçildiğinde, Elsa, altı yaşında bir aslan olmalı. Kenya'nın özgür aslanlarından biri. Jey Adamson ve George Adamson'un raporlarından ve fotoraflardan oluşan kitap, dünyanın hangi güzellikleri kaybettiğinin bir belgesi gibi. Ama asıl kaybedilen, özgür bir ruh elbette. İşte tam da bu noktada, o kayıp ruhun yeniden kazanılması için her türlü çabaya değeceğini düşündüm. İnsanlar bugünün savurgan ve rahatçı gevşekliklerini bırakıp, yeniden doğa ile birlikte yaşamaya karar verirlerse, belki de yepyeni bir çağ başlayacak. Bence böyle kitapları gençler de okumalı ve bu cennet dünyaya sahip çıkmalılar, rahatlığın mıymıntılığına teslim olmamalılar ve dünyanın betona boğulmasına kesinlikle izin vermemeliler. O zaman aslanlar, insanlarla yeniden dost olacaklardır. Bundan eminim...