Yüz ve maske...

"Yüz..."  Bu sözcüğün gençler arasında "Surat"a çevrilmesi artık sıklıkla bu halde kullanılması ne hazin, tıpkı "Baş"ın "Kafa" yapılması gibi. Konumuz yüz ve portre kültürü...
Afrika maskeleri kolleksiyonu yapan bir sanatçı tanıyorum. Kendi yaptığı kâğıt maskelerle bir de sergi açtı. Maske, kendini bir süreliğine başka biri veya başka bir şey hissetmekle ilgili bir şeydir. Maske, takan biri olmadığı sürece anlamsızdır, ona, maskeyi takan can verir. Maskeler konusuna sanatçı arkadaşı kadar hakim kızkardeşim, en değerli Afrika maskelerinin hangi kabileye ait olduğunu, hangi tip maskelerin ne için kullanıldığını, fiyatlarını falan biliyor. Bana bunları anlattığında çok şaşırmıştım, çünkü bambaşka sihirli bir dünya maskeler. Eski Yunan tiyatrosunda Anadolu'da kullanıldıklarını biliyoruz. Ben japon Kobuki tiyatrosundan ve eski Çin operasından da biliyorum bunların nasıl kullanıldıklarını ama şunu merak ediyorum: Portre kültürüyle eski maske kültürü akraba mıdır?
Evet!..
Bu yanıtı veren sanat tarihçisi Hans Betting. Yazdığı "Faces" adlı kitapta, adeta "yüzün tarihi" gibi birşey yapıyor. Şimdi tarih bir yana, İstanbul'un sokaklarını şöyle bir dolaşın, kaç tane afiş ve plakat ve resim görüyorsunuz farkında mısınız? Hepsi de bir tek şeye odaklılar: Yüze...
Darp edilmiş kadınlara dikkat çekmek isteyen Hülya Avşar, sinema afişlerinde yerli-yabancı oyuncuların manalı manalı bakan yüzleri, kayıp insanların A4 bilgisayar çıktısı fotorafları. Bunların hepsi, bir beden sahibi olan kişilerin bir anını dondurmuş görüntüler. Bazıları feci bir Fotoshop'tan geçirilmiş, diğerleri abartılı gölgelerle korkunçlaştırılmış, hatta bedensiz yüzler. Bunların adlarını saymaya başlayacaksak, Miki Fare'den başlayıp Yuki'ye, oradan Luc Beson'un Minimoylarına kadar uzanabiliriz.
Beni en etkileyen portre, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'sı değildir. Onun eşsiz gülümsemesini görmezden gelmek imkansız olmasına rağmen...
Beni en etkileyen portre, Albrecht Dürer'in, 1500 yılında yaptığı otoportresidir. Yukarıda bu portreyi görüyorsunuz. Resim Mühih'te bulunuyor. Dürer'in diğer resimlerini, memleketi Nürnberg'de görmüştüm. Bir zamanlar grafikerlik ve çizerlik yapmış enim gibi biri için altın vuruş gibi birşeydi! O renklerin, o güzelliklerin, kanat resminin ünlü tavşanının 1500'lü yıllarda yapıldığını bilmek ve orijinalini görmek, eminim büyük sanat dostu Sultan II. Mehmet'i de heyecanlandırırdı. Ama portreler, Fatih'in de bir tane yaptırdığı gibi, maskelerin ortaçağ temsilcisidir. Çünkü o zamanın portreleri birer statü maskesidir. Eski portrelerden bize bakanlar, "en güzel" halleriyle, titrlerini konuşturarak ölümsüz olmak isterler. Kalıcı olmak isteyen maskelerdir onlar. Evlerinde ayaklarını uzatıp oturdukları anları değil, statü sembolü elbiseleriyle bakarlar. Bu ortaçağ maskeleri, Afrika maskelerinden ve eski şamanların kullandıklarından farklıdır. Eski şamanlar, yaptıkları maskeye bir can ve karakter kazandırıp ruhlarla ve Tanrı'yla yakınlaştıktan sonra maskeyi yakarlar veya kurban ederler. Maskenin işi bitmiştir. Şaman gerçek ölümlü/değişken yüzüne dönmüştür. Portreler gerçek hallerine dönmezler, hep aynı ifadeyle bakarlar. Mona Lisa'nın değil mezarının yeri, kim olduğu bile tartışmalıdır. İnsanlar, vazgeçemedikleri yüz sembolünü, fotorafla trivialleştirdiler. Fotoraf insan neyse onu österiyor -ama aydınlanmacı ilk filozofların sunduğu gibi "yüz, kişiliğin aynası" mıdır, oksa arkaik maske kültürünün modernizme uyarlanmış hali midir, tartışılır. Bence allı-pullu porteler, Andy Warhol'un o ünlü Marilyn Monroe ve Mao fotorafı uyarlamaları, portre kültürünün gelip dayandığı son absürd yerdir. (Tabii bilgisayarların konuşması için yapılan yüz animasyonlarını tamamen ayrı, yüz kat daha absürd örnekler olarak değerlendiriyorum) bunun galiba en kesin kanıtı, gene Warhol'un ünlü "Konserve domates kutuları" resmidir, Monroe ve Mao resimleriyle tamamen aynı stilde yapılmışlardır ve bence sıradan bir tüketim objesiyle yüzlerin aynı "değer"de buluşmasını gösterir: Her süpermarketten alabileceğiniz sıradan bir meta. Eski arkaik maskelerin ölçümü imkansız değerlerinden uzak, ama aynı cinsten. Tıpkı timsahın dinazorlar soyundan gelmesi ama artık onlarla hiç alakasının olmaması gibi birşey. Bugün biraz portre "çalışmak" isteyince böyle abuk bir yazı çıktı ortaya. Kimin portresini mi çiziyorum?!..
Red Kit'in!..