Kuşlar...

Dün Büyükada' daydım ve beni şaşırtanlar martılar oldu! Ormanda bir martı kolonisi gördüm. Toplantı yapar gibi bir halleri vardı. Beni görünce, aralarında erkekleri çekiştiren kadınlar gibi kısa bir huzursuzluk yaşadılar ve toplantılarına devam ettiler, benim onları rahatsız etmek gibi bir düşüncem zaten yoktu. Büyükada'nın kargaları da özel -diyeyim. Hamidiye Camiine girerken iki iri karga beni kesti, biri başımın hemen üzerinden süzülerek bana camide bir yeri gösterdi. Açıkçası arayıp da bulamadığım bir şeydi, kendisine teşekkür ederim!
Kuşlar her zaman böyle akıllı, iyiliksever ve muhabbet düşkünü olmuyorlar. Mesela bir süper arkadaşımın -güzel bir kadın- saka kuşu kaçtı...
Kulağa belki komik geliyor ama insanın özene-bezene kafes alıp ona evde yer hazırlamasının daha ikinci gününde kuş bir pundunu bulup kaçarsa, buna fena halde üzülebilirsiniz.
Bir de korkunç kuşlar var. En korkuncunu bundan onbeş yıl kadar önce Bitlis-Hizan'daki komando togayında görmüştüm, kafeste kocaman bir kartaldı. O kadar yakından gördüğüm en iri kuştu, en az bir metre boyundaydı, pençeleri muazzamdı. Tabii en ürkütücü "Kuşlar", Alfred Hitchcock'un kuşlarıdır. Bu filmi belki de otuz yıl önce ilk seyrettiğimde, filme tamamen kaptırıp nerede olduğumu bile unutmuştum. Daha sonra tekrar tekrar seyrettim ve şu kadarını söylemeliyim: Yeni ilgi alanım "Fikirler tarihi"ne geçecek önemde bir filmdir -zaten o yüzden ölümsüz sanat eserlerinden sayılıyor.
Krizdeki sinema endüstrisinin bir ara Marvel ve DC çizgi roman kahramanlarına sarıp dünyayı yarasa adamlara ve egzantrik kötü adamlara boğmasından sonra nihayet iyi birşey oldu ve Hollywood, kendi tarihini keşfetti. Henüz görmedim ama Avrupa'da sanat eleştirmenlerinin kulislerinde fırtına gibi esen "Hitchcock" filmini merakla bekliyorum. Bu dev rejisörü (ve yazarı), büyük aktör Anthony Hopkins oynuyor.
Ben Billy Wilder hakkında bana hediye edilmiş süper bir kitabı okurken de en az "Kuşlar"ı seyrediyormuşcasına kendimden geçmiştim, çünkü Wilder, sadece sinema anektodlarını ve tanıdığı ünlüleri o özgün iğneleyici komik diliyle anlatmakla kalmıyor, nasıl derin biri olduğunu da koyuyordu ortaya. Hitchcock, Wilder gibi neşeli biri değil. Filmlerinden de anlaşılıyor zaten. Ama Amerikan sinemasının bu yeni yapımında Anthony Perkins'i canlandıran biri ve ünlü "Psycho" filminin seti, perde arkası var, Marilyn Monroe var ve belki de benim için en ilginci, Audray Hepburn var!
(Diğer blogumda, Hitchcock'un gizli aşkı hakkında da bir yazı bulunuyor)
Sinema büyülü ve sonsuz bir sanat mecraı -ama teknik yanı ve mutfağı, inanılmaz karmaşık ve zor. Herşeyden önce kesinlikle bir kollektif işi, yalnızlığı sevenlere göre olmasa gerek.
Film hakkında çıkan eleştirilere bakıyorum ve orada bir heyecan görüyorum -bu da güzel bir iş çıkartılmış olabileceğini gösteriyor. Filmde kuşlarla ilgili bölümler olmasa zaten eksik kalırdı, elbette var. Martılar, kargalar, serçeler, hepsi var. Ama o tıfıl saka kuşu haala ortalarda yok! Bana yol gösteren kargalar da, dedikoducu martılar da olmazlar. E onlar Hitchcock'un kuşlarından değiller...
Güzel bir film seyretmeye hazırlanıyorum.