Lüks bir organ: Beyin / Ve insan barbarlığıyla hayvan uygarlığı arasında

İnsanın en güzel ve sahiden normal hali, çocukluğudur. Sonra "Normalleşmeye" başlıyor!..
Ünlü Psikiyatrist Manfred Lütz, yetişkin insanlar hakkında şu haklı tesbiti yapmış: "Bizim delilerle bir sorunumuz yok. Asıl sorunumuz, akıllılarla."
Her modern toplumda, psikolojik sorunlarla ilgili uzmanlar hakkında yaygın bir "kuşku" vardır ve şudur: "Deli doktorları delilerden daha deli olur". Tabii bunu söyleyenler, normalliğin de bir bozukluk türü olduğunu ve hatta aşırı normal tiplere "Normapat" (Normapathie) dendiğini bilmezler.
Konuyu gündeme almamızın nedeni, geçtiğimiz günlerde bir Milletvekilinin Türk Parlamentosunda hakaret anlamında "Hayvan" sözünü kullanması ve Türkiye'nin Başbakanının da Gazetecileri köpeğe benzetmesi -insanlar için kuşkusuz büyük bir hakaret! Herkes kendi cinsine benzetilmek ister. Ama inanın, bir köpeğe yüksek sesle "insan" diye çıkışılması da ona büyük bir hakarettir. Çünkü hiçbir köpek, kendi hemcinslerini kitleler halinde öldürmüyor, ölüme sürüklemiyor, kendi hemcinslerine bilerek eziyet çektirmiyor, onları kapalı bir yere mahkum etmiyor, bir vuruşta bir milyon hemcinsini imha edecek "akıllı" bombalar yapmıyor...
Bunu yapan köpek, köpeklerin yüz karası sayılırdı ve köpeklikten istifa etmesi istenirdi her halde!..
Yani köpeklerin, insanları sevmek ve onlarla dost olmanın ötesinde, insan olmak gibi bir istekleri olamaz. Zaten köpekleri ve hayvanları sevenler, insanlara karşı da daha sevecen oluyorlar. Carl Hilty'nin deyimiyle,  "Çocuklara ve hayvanlara iyi davranmayan insana asla güvenilmez." Bu sözü, konumuz hakkındaki en asgari müşterek sayabiliriz...
Başbakan'ın kullandığı ve benim buraya almak istemeyeceğim kadar iğrenç sözlerinin -en hafif deyimiyle- "şiddet ve nefret dili" diye tanımlanması bir yana, "normal" sayılması ve hatta bir belagat türü olduğunun söylenmesi, çağımızın en önemli sorununu daha iyi anlamamıza hizmet ediyor sadece: İnsanın yeniden tanımlanmasının bir zorunluluk haline gelmesini. 1492 öncesi kadim Ortaamerika kültürü buna, "İnsanın yeniden yaratılması" diyor. Günümüzün bu tip "normalliği"nin yakın bir gelecekte 'Suç' sayılabileceği, "Nefret Suçları" denen bir olgunun dünyada yer edinmesi ve giderek daha fazla ülke tarafından kabul edilmesi -bir zaman sonra kuşkusuz Türkiye'ye de gelecek olması bir yana... 
Biz burada, onun da ötesinde, "Normal"in bozukluğuna değinmeliyiz...   
Manfred Lütz, normal insanın delilerden daha fazla suç işlediğine dikkat çekiyor. "Normal" insan "uygarlaştıkça", daha endüstriyel imha yöntemleri bularak, hemcinslerini daha çok ve sistemli bir şekilde öldürüyor ve buna kendince yasalar uydurarak haklılık payı çıkarıyor...
Bugünkü insan, hiçbir hayvanın yapmadığı kötülükleri yapıyor...
iki bin yıldır kesinleşmiş bir veri, insanın yeniden yaratılması ve bozuk insan türünün iptalinin nasıl gerçekleşeceğini de gösteriyor. Söylemek istediğimizi tek bir sözcükle özetlememiz de münkün: "Neuroplastizität/Neuroplasticity" (Türkçesini bilmiyorum malesef!) Anlamı şudur:
Sinir hücreleri, kullanım amacı/biçimine göre şekil değiştirirler. Türkçede, bu tip uygulamalı değişimleri ifade etmek için "Meleke kazanmak" gibi bir söz vardır. Aynı işi yapa yapa ustalık kazanmak demektir. Burada yaptığınız şeyin ne olduğu kesinlikle önemsizdir. Konjonktürel "doğru" sayılan belli düşünce kalıpları, uzun süre tekrarlanırsa benimsenirler. Bu şekilde "normal" sayılan şeytani bir toplum yaratmak da mümkündür, iyi bir toplum yaratmak da. Ama evren 'iyi' prensibi üzerine kurulu olduğu için, şeytani düzenekler her zaman kısa ömürlü olurlar. Friedrich Nietzsche, "toplumsal çılgınlık" diye ifade ettiği bu durum hakkında şöyle der: "Çılgınlık, tek tek kişler bazında ender rastlanan istisnai bir durumdur. Ama partilerde, halklarda, çağlarda, kuraldır." Ve bunun için de "normal"in kötücül çılgınlığını anlamanın en iyi yöntemlerinden biri, delileri iyi tanımak ve anlamaktır...
Eski romanlardan ve filmlerden de bilirsiniz. "Deli" sayılanları eskiden, havası güzel yerlere gönderirlermiş, orada biraz yeşillik, temiz hava (bol sigara!) atmosferinde kendine gelsin diye...
Doğa, unutulmuş normalliğin ve güzelliğin dayandığı temel norm olmayı sürdürüyor...
İnsan, hayvanlarla kıyaslandığında "zayıf" sayılır. İnsan kendine, beyni nedeniyle "büyüklük" atfeder ve zayıflıklarını da kurduğu sosyal sistem ve kurumları ile kapatır. Hayvanlarla kıyaslandığında oldukça garip özelliklere sahiptir. Mesela hiçbir hayvan spor yapmaz! Hiçbir hayvan, yok yere koşacak, atlayacak, zıplayacak, hatta bu arada hayatını tehlikeye atacak kadar aptal değildir! Dünyada yaşayan canlı türleri arasında bir ortak mahkeme kurulsa da insan orada yargılansa, gezegeni terketmek cezasına bile çarptırılabilirdi ayrıca! Canlı türlerinin soyunu tüketen insan, canlılar arasında yeryüzünün en barbar canlısı!..
Delilik de aslında, insanın kurduğu ve "normal" saydığı sistemine göre tarif edilir. Bir insan sosyal hayata karışmadığı sürece, deli olup olmadığı "mesele" değildir. Mesele, o insanın hemcinslerini kitle halinde öldürebilen "normaller" arasında yaşamaya kalkmasından doğar! Beyin lüks bir organ. Depresyonundan aşağılık kompleksine, oradan yükseklik kompleksine kadar türlü-çeşitli sorun sahibi -ve bütün bu sorunlar da "normallik" dahilinde sayılan şeyler. Savaş da, küfür de, cinayet de o normalliğe dahil! Manfred Lütz'ün dikkat çektiği ve tayin edici konulardan biri de, "normal" sayılan insanın, hayvanlardan farklı olarak kendine belli bir suni (gündem) gerilimi yaratma eğiliminde olduğu ve buradan savaş vs. ürettiği yolunda. (Bkz. Manfred Lütz, "Irre / Wir behandeln die Falschen" 2012)
Deli olanların iyi yanlarını cidden araştıran en popüler kişi, kitapları Türkçeye de çevrilmiş olan Paul Watzlawick olsa gerek. Tepeden tırnağa "sorun" sayılan insanlardan bahsederken, "Çözümün sorunla alakası yok" der Watzlawick. Onun kurduğu yönteme göre, bu tip "sorun" insanların gözden kaçan güçlü yanlarına konsantre olunması halinde, o güçlü yanlarının harekete geçirilebileceğine dikkat çeker. Bir insanı yeniden yaratmak olayının anafikri de budur zaten. Konu hakkında belki en iyi örnek, eski kulağı kesiklerden Van Gogh olabilir. Deli sayılanların belli sınırları aşarak büyük yeteneklerini keşfetmeleri mümkün, ama "normal"ler, kendini bir halt sanan o can sıkıcı durağanlıklarında, kendi mucizelerine çok daha uzak olduklarından, bunun acısını çıkarıyorlar adeta! Bir orantı hesabına vurursanız, normallerin delilerden daha hırsız, daha katil, daha soyguncu, daha yalancı, daha kötü olduklarını görürsünüz. Sanki "deliler"in üstün yeteneklerine asla sahip olamamanın intikamını alırcasına savaşlar çıkarıp birbirlerine olmadık kötülükleri yaparlar...
Benim en sevdiğim yazarlardan Truman Capote'nin yazdığı "Tiffany'de kahvaltı" filminde muhteşem Audray Hepburn, o kocaman gözlerini açarak, "İnsanın heryerde deli sayılması çok normal" deyiverir!
Biz nerden şeyttiydik şimdi bu konuya?!..