Kıvrım çevrim yollarda, ormanın içinde ilerlerken önünüzde bir BMW Isetta'nın ağır aksak yol aldığını düşünün...
Ben olsaydım sollamazdım, ama henüz araba kullanamayacak kadar küçük olduğumdan, bu lüksüm yoktu. Arabayı bir süre takip edip, şoförü Horst Amca'yı (Şimdi ona böyle seslenmek isterdim) anlamaya, hissetmeye çalışırdım her halde...
Türkiye Cumhuriyeti'ne hiç uğramamış olan, motorsikletle kardeş bu mini otomobil, Almanya'nın yeniden inşa dönemlerinin, yani 1950'li yılların ürünüdür ve BMW firmasını da batmaktan kurtarmıştır aynı zamanda. Kapısı öndedir. Evet yanlış okumadınız...
Arabanın önü, aynı zamanda kapısıdır. Haşırt diye açtığınızda, bu arabayla o zamanlar dalga geçen Bavyeralıların ifadesiyle "Asfalt üzerindeki bir baloncuğa" binermiş gibi olursunuz. Kapı açılınca, direksiyon da kenara çekilir tabii -siz binesiniz diye. Sadece iki kişiliktir. Isetta'ların üretimi, 1962'de durdurulmuş olmasına rağmen Horst Amca, deniz mavisi Isetta'sıyla tayır tayır gezerdi orman yolunda. Bu arabaya nasıl bindiğini hiç görmemiş olmanın burukluğunu haala yaşarım. Ben o zamanlar, hayal gücümü işletip, arabanın içine ışınlandığını düşünüyordum, çünkü kırmızı burunlu Horst Amca, göbeğiyle birlikte araba kadar "iriydi" zaten...
Sonra benim boyum attıkça, mavi Isetta, kapı önünde durdu durdu durdu. Horst Amca'yı bir daha görmedim. Araba müzeye kaldırılmış olmalı, çünkü etrafta eşi benzeri yoktu...
Küçük arabalar sevimlidirler ve kolay park yeri bulurlar. Benim kullandığım son küçük araba da, vitesi elimde kalan (ve benim değil çok yakın bir arkadaşımın olan) Mercedes Smart Mini idi. Küçük arabaları sevdiğimi bilen arkadaşım, yarıotomatik arabanın vitesinin çıktığını bana söylemediğinden, gene aynı ormanın aynı yolunda geri vitesine takarken kol elimde kaldı! O ilk paniği atlattıktan sonra, arabayla dost olduk! Horst Amca temposunda yola devam edip ormanda tavşan ve karaca saymaya devam etseydim, başıma gelmezdi elbette. Küçük arabalar "normal" olamıyorlar -ve ben de bu yüzden onları tercih ediyorum zaten. Arabayı, sadece -benim Bavyera ormanlarına düşüşüm türünden- "acil" durumlar için yedekte tutan hız delisi arkadaşım, bir Porsche Carrera kullanıyor ve bana otobanda hız neymiş göstermeyi de seviyor. Onunla otobandan biryere gitmek, saatte ikiyüzelli kilometreyi görmek ve uçaktaymış falan gibi olmak demek. Smart, sol şeritten değil, sağ şeritten giden Solcu bir arabadır. Çevre kirliliği, park yeri, şehrin korunması gibi dertlere sahip tüm enleller ve entel kalmış olanların tercihidir. Ama ben bu tip küçük entel arabalardan birinin Porsche solladığına şahit olmuş biriyim...
Yakın bir arkadaşımın Ranault 4'ünü, alacalı bulacalı boyadıktan sonra İtalya yollarına düştüğümüzde, araç, bizim kahkahalarımızdan aldığı enerjiyle kanatlandı! Avrupalı Sol entelektüellerin kült araçlarındandır...
Apolitik olan üniversitelilerin de tercih ettiği Citroen 2CV'yi, asıl Gaston çizgi romanlarında gördükten sonra çok sevdim. Belçikalı süper çizer André Franquin, en sevdiğim, hayata anlam katan, dünyanın en iyi çizerlerinden biridir. Spirou ile Fantasio adlı kahramanlarını, sevimli sert kahraman hayvanı Marsipulami'yi herkes bilir! Franquin'in büro gülü Gaston'unun, ortalığı karıştırdığı anlardan hemen önce veya hemen sonra, "karamsar" bir polisle karşılaşır ve ciddiyeti tam bir kahkaha gerekçesi olan bu polisin yakınında Citroen 2CV'lerden bir tane mutlaka bulunur! "Gaz tenekesinden bozma yakışıklı otomobilin mat duman grisi versiyonunu kullanan (her halde o da kendisi boyamıştı) züppe bir Güney Amerikalı öğrenci tanıyordum. Bu arabaların yay sistemi oldukça dandik olduğundan, viraj alırken devrilecekmiş gibi yan yatar. O da bunu yapardı. Bu arabalardan Sirkeci'de bir tane gördüğümde, uzun saçlı o tipi yeniden görmüş kadar sevindim!..
Küçük araba derken Türklerin "Tosbaa" adını taktığı, VW Käfer'yı (Böcek) ve onun kanlı canlı kardeşi Herbie'yi unutamayız elbette. Ama bu başka bir hikaye...