Bir soru soruluyorsa, soruyu kimin sorduğu her zaman önemlidir. Mesela çocuksunuz, bir din adamı önünüze bir kutsal kitap, onun yanına da Robinson Crusoe çizgi romanını koyup, "hangisini okumak istersin?" diye sorduğunda, elinizi çizgi romana uzatırken, "Na na na…" diye ilahi bir uyarı duyabilirsiniz. Soruyu soran, sizi elbette diğer kitaba uzanırken görürse "çok" sevecektir, "bundan iyi bir insan olacak" falan bile diyecektir. Hatta işi abartıp, "bu zaten daha bebekken ezan okunurken ağlıyorsa susardı, o zamandan belliydi" gibi "müteveccüh" cümleler kuracaktır, takma dişlerini göstererek huşu ile gülecektir…
Ama soruyu bir başkası da sorabilir elbette…
Geçtiğimiz günlerde bir gazetede, "başarılı olmak" ile ilgili bir yazı okudum. Burada başarının tarifi elbette biraz getiri-götürü üzerinden hesaplanıyor, yani ekonomi dikkate alarak hesaplanan bir katsayı hesabı…
Meğer 1960'lı yıllarda, gençler saçlarını uzatır, Hippy'ler tıngır mıngır gezerken, "Marshmallow-Test" diye bir test varmış, ilkokul çocuklarına ve daha ufaklarına uygulanırmış, içeriği küçük ve basit ama iddiası büyük ve kapsamlı…
Marshmallow denen şey, köpük şeker… Yazının başındaki resimde bu renkli, ağızda eriyen, meyvalı plastik tadında, çocukların -en çok da renklerine aldanıp- çok heveslendiği birşey. Fazlası diş çürütüyor. O yüzden de bugünün çocuklarına genellikle yasak, ama onları uyaran annelerine babalarına serbest bir tüketim malzemesi…
İşte o yıllarda bunlardan bir tane alıp küçük bir odadaki küçük bir masanın üzerine koyuyorlarmış, içediye de zavallı deney tıfılını salıyorlarmış -ama çocuk odaya girmeden ona diyorlarmış ki: "Bakınız küçük Hanım -veya Bey, masanın üzerindeki şekeri yerseniz, sadece onunla yetinmiş olacaksınız. Ama yemez de sizi buradan çıkaracak örtmeninizi beklerseniz, bi kutu, bi torba -işte neyse o kadar çook şeker alacaksınız…"
Araştırmacılar, bilimsel ve dilimsel yöntemlerle bu çocukları incelemeye almışlar elbette, bunlar ne olacak, büyüyünce ne yapacaklar diye…
Hali-vakti iyi ailelerden gelen çocuklar genellikle daha sabırlı çıkmış, ailesinde sorun olan çocuklar daha sabırsız. Gazete de o deneye katılan iki kardeşi aradan kırk küsür yıl geçtikten sonra ziyaret etmiş -ama önce araştırma sonuçları: Şekere hemen dalıp onu oracıkta yiyenler daha tembel, daha az çalışan, toplumda mesleki ve sosyal alanda daha bir yüksek yer edinmiş insanlar olmuşlar. Yazının müellifi, daha girişe, başlığın hemen altına, "sabreden derviş muradına ermiş" gibi burada fi tarihinden beri bilinen bir kuralı kocaman yazmış: "Sabırlı olan çocuklar daha başarılı oldular." E "başarı" derken?!..
Şekeri görüp canı istemesin diye ona arkasını dönen bir zamanların tıfıl kızı iş kadını, paralı pullu mallı mülklü biri. Diğeri? O, önüne konan kremalı çöreğe parmağını daldırıp sona bi saat parmağını emip yarışı kaybeden, psikologlara kendini beğendiremeyen, bir zamanların tıfıl oğlanı…
O kendine bir firme kurmuş, ama internetteki renkli firma sayfasına ve telefon numaralarına, adreslere rağmen bir tek kişiden oluşuyor: Parmağını yalayan çocuğun yetişkin halinden…
Yazar -zaten bir "ökönomi" yazarı, buradan kibarca bir sonuç çıkarmış ve Marshmallow-Test'inin mucidini arayıp bulmuş, onunla konuşmuş -adam tirit. Meğer bu deneyi artık dünyanın başka ülkelerinde yapıyormuş, eh Amerikelılar çocuklarının deney tavşanı yapılmasını artık istemiyor da olabilirler, Güney Amerikalılar henüz o kadar duyarlı değiller…
Neyse… Yazının müellifi, şekere elini sürmeyen "başarılı" iş kadınını tanıtadursun, satır aralarında, kendisi de farkına varmadan, bazı önemli ip uçları veriyor: Parmağını yalayıp şimdi tek kişilik firmasıyla mütevazi bir hayat süren adam çok mutlu. Kız kardeşi "başarılı olucam" diye yırtınıp gece-gündüz çalışırken, o aşık olmuş, gezmiş tozmuş, canı ne isterse onu yapmış -e tabii bu düzende "başarısızlık" sayılan bir sosyal cürüm, zira "Mutluluk" lafı reklam sektöründe cılkı çıkarılacak boyutlarda kullanılıyor, ama mutluluğun ekonomik bir ölçüsü yok. Kız kardeşinin "başarı"sını ölçmek için sahip olduğu arabalar evler, klüp üyelikleri, maaşı falan mevcut, ama "mutluluk" bu kategorilerin her birine ters, başka bir alan, başka bir şey. Ekonomi yazarı o dünyadan pek haberdar olmadığından olacak, o noktada duruyor ve şeker parmaklayan adamımıza olan ilgisini kaybediyor…
Şimdi bu şeker testi, mutluluk katsayısına göre yapılmış olsaydı, belki de o pisikokacik şeysi -işte her neyse o bilim adamı, belki beklemeden şekerlere dalanları bu yarışın galipleri ilan edecekti…
Yazar bu yazıyı, kafası az biraz karışık bir vaziyette sonlandırmış ama, burada soruyu soranın kim olduğu meselesiyle ilgilenmemiş. Her baktığı yerde çivi gören çekiç kafalılar gibi, her baktığı yerde bol bol üretip tüketenleri gören ve bunu başarının ölçütü sayanların sorduğu soruları ciddiye almamak en iyisi. İnsan kendi doğasına uygun soruların yanıtlarını ciddiye alsa daha iyi olacak gibi...