Yok gazete patronu falan değilim, ben gazeteleri taksitle, yani her gün bi tane bi tane alırım ve okurum o kadar. Tabii bir tane gazete almam, birkaç tane alırım, açıkcası her gün bir on Türk gazetesi okurum ve bunun bedelini de gün be gün öderim, mesela hemen her gün biri, "Abi hepsini okuyo musun?" türünden sorulara muhatap olurum ve çok duyduğum bu soruya karşı vücudumun ürettiği türlü çeşitli antikorları işleterek değişik cevaplar veririm...
"Hayır sadece şunları okuyacağım, diğerlerinden kesekağıdı yapacağım. Bak şu gazete var ya? Ondan çok iyi şeytan uçurtması oluyor..."
Böyle yanıtlarıma önce bön bön bakarlar, sonra çoğu güler ve bunu şaka sayar, -ama hayır şaka değildir! Türkiye'de yaşadığım son onbeş yıldır, kimle hangi dozda ne konuşup ne kadar yakınlık kuracağımı ölçen mekanizma geliştirmiş biri olarak, gazete konusunda böyle sabah "muhabbetlerini" daima yaşarım -kaderin bir cilvesi, veya bir şeysi, işte neyse...
Masanın üzerindeki gazetemde tam okuduğum yere, görüş alanımın içine, kalın bir parmak giriyor ve "Bak burada..." diyor. "Adam ne güzel demiş."
Yanımda oturan adam, yanındaki tipe birşeyler söylerken, okuduğum gazetenin altındaki gazeteyi çekiştiriyor. Açık havadayız, otobüs bekliyorum ve beklerken küçük bir çay bahçesinde yılın kıştan önceki son güneşli ılık gününün tadını çıkarıyorum.
"Ne yapıyorsunuz?"
Kalın bıyıklı ve kasketli adam, hemen elini çekiyor.
"Gazeteler senin mi?"
"Evet."
"Bu kadar çok gazeteyi görünce, kahvenin sandım."
"Benim."
"Alabilir miyim?"
"Hayır. Okuyiym, veririm."
"..."
"..."
"Memleket?"
"Napıcan?"
"Hani belki aynı memleketliyizdir diye sordum -kızma."
"Kızmıyorum, sadece cevap vermiyorum."
"..."
"..."
"Aman senin gazetene kalmadık."
Yanımdan kalkıyor, onunla beraber yanındaki adam da. Yanındaki bana bakarak utangaç utangaç gülümsüyor, eliyle "kusura bakma" anlamına gelebilecek bir işaret yapıyor, selam veriyor, gidiyorlar...
Bir iki dakika sonra en fazla yirmi yaşında muhafazakar görünümlü bir genç oturuyor yanıma, gözü okumadığım gazete eklerinden birinde. Ekin logosunun sağ üstünde, adını bilmediğim yarı çıplak genç ve güzel bir kadının resmi var. Ek orada kendi kendine duruyor, ben bir sonraki gazeteye geçiyorum...
"Utanmasa çıplak poz verecek."
Gülümseyerek söylese belki bir dialog gelişecek, ama yaşına aykırı dozda ciddi...
"E sen de deminden beri ona bakıyorsun ama?"
"Böyle resim mi olur?"
"Ne güzel işte!"
"..."
"Bak ulan bak! Mis gibi güzel kadın, -yoksa sen erkeklere mi bakıyorsun?"
Biatkar gençlik, bunun üzerine resime iyice eğilip baktı. Emir demiri keser hesabı, görevle karışık şehvet duygusu acaip bir doz oluşturdu. Masaya çay parasını bırakıp gazetelerimi alıp kalktım. Genç hâlâ çıplak kıza bakıyordu, benim kalktığımı farketmedi, ya da aldığı komut gereği esas duruşunu bozmadı...
Gazetelere otobüste devam ettim...
"Oh, Cumhuriyet okuyan biri. Sizin gibiler artık nadir bulunuyor, biliyor musunuz?"
"Ama bunu söyleyenler çok, -biliyor musunuz?"
"!.."
Otomatik yanıtlar flash belleğimden, bu soruya verdiğim yanıtların güncellenmiş son versiyonu...