Bizim "Kitap kurdu" dediğimiz tiplere Almanlar "Leseratten" yani "Kitap sıçanları" diyorlar ve bunda hiç de haksız sayılmazlar. Eski kitaplarda küçük delikler açan kitap kurtları, kitap sıçanlarının yanında vızıltı bile değil, çünkü sıçan denen dişlek hayvan, peynirden çok kitap yemeyi seviyor…
M.Ö. ikinci yüzyılda Roma eyaleti haline gelmiş Mısır'ı yöneten Ptolemaios, "Okuyup da akıllanmasınlar başımıza" diyerek, Anadolu'ya Papirüs ihracatını yasaklıyor. Bunun üzerine Bergama'nın kitap kurdu kralı II. Eumenes, "kim bana yeni bir kağıt üretme tekniği icad ederse, onu kitaba boğarım" diyerek bir ferman salıyor. O dönemde Bergama, Mısır'daki İskenderiye Kütüphanesinden daha büyük bir şehir kütüphanesi kurup alemlere şan olmayı hedeflemiş insanlar tarafından yönetiliyor. Nihayet biri çıkıp, dana derisini incecik katlara ayırarak, son derece dayanıklı bir kağıt türü icad ediyor ve bu kağıt türüne bugün de "Pergament" yani Türkçe'ye -tercümenin tercümesinin tercümesi olarak- "Parşömen" deniyor. Papirüs, Mısır'ın kuru çöl iklimine dayanıklı bir kağıt, ama parşömen, ikibin yıl sonra bile aynen ilk günkü gibi kalabiliyor, yani değerli, çok değerli…
İnce dana derisini kirece yatırıp tüm kıllarından arındırıyorlar, sonra iyice gerip kurutuyorlar. Son olarak bir zımparalama işleminden geçen parşömen, yazı için hazır oluyor -hatta günümüzde yeniden, Bergama'da üretilmeye başlandı…
İşte farelerin en sevdikleri kağıt bu kağıt!..
Aberdeen kütüphanesinde 1931 yaşanan bir olay, devrin tüm bilimcilerini, falcılarını ve kehanet ehlini hayretlere gark etmiş, zira kütüphande fareler hiç bir kitaba dokunmamışlar ama bir tek yayınevinin bütün kitaplarını parça pinçik etmişler. Bazıları, yayınevinin kitaplarına bakıp "bu ilahi bir işaret" falan bile demiş. Yayınevinin yazarları bir fena olmuşlar, "Başımıza ilahi bir bela geliyor" diye. Kitapları araştırmışlar, kimyasal deneyler mi yapmamışlar. Farelerden birkaçını bile yakalamışlar, üzerlerinde deneyler yapmışlar… Cık! Sonuç sıfır...
Sonunda olayı kitap faresi -yani kitap kurdu- bir okur çözmüş: "Fareler kitap severler, ama parşömeni daha çok severler. Eh diğer kitaplara tenezzül etmeyecek kadar gözleri tok, ama parşömene dayanamazlar" demiş…
"Modern kütüphanede ne parşömeni? Yenen kitaplar, kütüphanedeki şömiz ciltli her kitap gibi. Özellikle bir tek yayınevinin kitaplarını yiyorlar."
"Şömiz cilt mi?!"
"Evet!"
Hikayenin bundan sonrası, tüm astrolog, politolog, kırıkçı-çıkıkçı ve kehanet erbabını hayal kırıklığına uğratacak türde: Bu klas yayınevi, şömiz ciltli kitaplarının sırtında cilt için keçi derisi kullanıyormuş ve fareler de, parşömen kalınlığına eş ince keçi derilerini yiyebilmek için kitapları parçalayıp duruyorlarmış…
Kısacası: Kitabın her halinden, sadece kitap fareleri anlar!..