Bu ikiliyi tanıyor musunuz?
Sivri zekalı bir köy papazıyla, köyün Komünist Partili Belediye başkanı...
Sadece bunu söylemek bile yeterli. Buradan ne kadar çok espri malzemesi çıkar bir düşünün. Hace Nasreddin gibi bir deryaya sahip olduğu halde kendi diniyle ve siyasileriyle dalga geçemeyen zavallı Türklerin ihtiyacı olan bir ikili...
Benim, coğrafyanın dörtbir yanına dağılmış kütüphanelerimdem birinde, bu kitabın 1960'lı yıllardan kalma Türkçe bir kopyası vardı, hem de Remzi kitabevinden bir kitaptı yanılmıyorsam. Büyükboy beyaz bir kitap. Sadece kitabın adı ve yazarının adının yer aldığı, sayfa uçları kıvrılmış bir mis kitap.
(Güzel kokar bunlar!)
Yazar: Giovannino Guareschi...
Kitabın adını hatırlamıyorum -okumadım da zaten (Ben bu hikayeler, romanlar dizisini Türkçe okumadım).
Boscaccio köyünün eski kulağı kesik papazı Don Camillo Tarocci, "Peppone" lakaplı Kömünist Belediye Başkanı Giuseppe Bottazzi ile o kadar güzel takışır ki, İkinci Dünya Savaşından sonra yayınlanmaya başlayan ve 1960'lara kadar severek okunan bu kitaplarda, Sol-Sağ kavgasının absürd ve komik hallerini de görürsünüz. Bu iki adam, hikaye icabı İkinci Dünya Savaşı'nda partizan olarak aynı hedefler için savaşmışlardır, ama şimdi savaş sonrasında yerel sorunların çözümünde birisi geleneksel dini yöntemleri sevimli ve inatçı haliyle dayatır, diğeri modern ayaklar attırır ama sonunda Don Camillo'nun dediğine gelir, hatta onunla gizlice işbirliği yapar!
Yazar bir söyleşide, kendisini Peppone'ye benzettiğini, ama yüreğinin Don Camillo'nun yüreği olduğunu söylemiş. Ben kendi hesabıma ikisiyle de iyi anlaşacağımı düşünmüştüm -tabii esasen Don Camillo ile. Hem de bunu nerede düşünmüştüm biliyor musunuz?
Vatikan'da, Aziz Petrus Bazilikası'nın önünde...
Gerçi Bazilika'ya girdikten sonra oranın derinliğina adapte oldum ama, hemen orada, İsviçreli Muhafızların renkli üniformaları ve uzun mızraklarının önünden geçen çok sayıda keşişten birinin Don Camillo olabileceği geldi aklıma, gülmeden edemedim.
Tanrı gülümseyenleri sever -öyle sanıyorum! Don Camillo Hz. İsa ile de konuşur, Hz. Peygamber ona güzel sözler söyler. Bu özlü sözler, komediye özenle yerleştirilmişlerdir.
Don Camillo'yu canlandıran sinema sanatçısı Fernandel (Fernand Joseph Désiré Contandin), bu rol için yaratılmış, papaz kostümüyle doğmuş gibidir, o kadar iyi oynar. Pepone rolündeki Gino Cervi de başarılıdır. Ben Filmlerin birçoğunu seyrettim. En aklımda kalanı, bir klasik olan 1952 yapımı ilk film "Le petit monde de Don Camillo".
Filmde Komünistler seçim kazanmış, Don Camillo, onlara zaferlerini kutlatmamak için elinden geleni yapar. Ama Hz. İsa ona, bu amacından vazgeçmesini söyler. Don Camillo da peygamber ile ters düşmemek için kilisenin çanlarını çalmaya başlar. İnançlı Hristiyanlar çan çalarken kutlama yapabilirler mi?! Eh. Sonra kiliseye vaftiz edilmek üzere küçük bir bebek getirilir. Don Camillo, çocuğa ne ad konduğunu sorar, "Lenin" derler. Don Camillo, adı Lenin konmuş bir çocuğu vaftiz eder mi? Etmez. Ama Hz. İsa ona "ayrım yapmadan vaftiz et" deyince iş değişir tabii.
İnsanları güldürerek hem Solla hem dogmatik dinle dalga geçen, hem de Hz. İsa'nın sesiyle özlü sözleri ve sahici inancı anlatan harika bir komedidir/mizahtır Don Camillo.
İlk Don Camillo hikayesi 1948'de "Mondo piccolo: Don Camillo" adıyla mizah dergisi Bertoldo'da yayımlanmış ve öyle tutulmuş ki, derhal bir dizi olmuş, sonra kitaplar gelmiş. Don Camillo ile özdeşleşen ünlü oyuncu Fernandel 1971'de altıncı Don Camillo filmi çekilirken (dizinin yazarı Guareschi'den üç yıl önce) vefat etti, ama Don Camillo ölümsüz.
Acaba Türkler, böyle hikayeler yazıp filmler çekecek olgunluğa ne zaman ulaşacaklar? Anadolu'da böyle bir gelenek yüzlerce yıl yaşamış zaten. Hace Nasreddin'in ölümünden sekizyüz küsür yıl sonra böyle bir soru sormak iç acıtıcı ama...
Yeniden ne zaman?!..