Ölü kuşun kaderi...

Ben aslında sinemaya gitmek istiyordum, İstanbul'da devrim oldu!
Erteledim...
Daha doğrusu sinemalar erteledi. 31 Mayıs gecesinden itibaren Beyoğlu'nda sinemalar boştu, hem de öyle böyle değil, tamamen boş...
Bu diyarın akıllı kedilerine ve sokak çocuklarına beleşe film göstermek gibi bir düşünce henüz tomurcuklanmadığından, filmler oynamadı, -hatta İstanbul'a bile gelmedi. Bir süre sonra afişleri de yok ettiler....
Benim Gore Verbinski'nin "Lone Ranger" filmine gitme isteğimin iki sivri "dürtü"sü vardı. Biri Johnny Depp, diğeri Walt Disney, -ikisini de çok severim...
Johnny Depp adlı aktörü ilk kez Frankfurt Garında kocaman bir afişin üzerinde görüp adına dikkat kesilmiştim, çünkü "Depp", birine Almanca ağız dolusu "salak" demenin en eğlenceli biçimidir! Tabii Johnny'nin bu anlamla uzaktan yakından bir ilgisi yok, o gerçekten iyi bir aktör. Disney, zaten malumunuz... Onun bu yazıdaki rolü, "Disney Stüdyoları"na adını vermek ve bu rolünü gayet iyi oynuyor!
Johhny Depp'in oynadığı çılgın kızılderili "Tonto", başının üzerinde ölü bir kuş taşıyor. Filmin ikinci yarısında, kuşun neden ölü ve neden baş tacı edildiğinin absürd hihayesi var elbette, ama bunu sinemaya gidip orada görmek gerek.
Verbinski, Depp'in baş rolünü oynadığı "Karayip Korsanları" dizisinin de rejisörü. Ve dünyada çok ilgi çeken bu eğlendirici film dizisinin ilkine, arayıştaki Disney Stüdyoları tarafından oldukça dikkatli yaklaşıldığı biliniyor. Disney Stüdyoları, altın çağını yaşadığı Miki, Donald ve ardından masal çizgi filmleri derken, en iyimser halimle ifade edebileceğim üzere, "hafif bir sarsıntı" geçirmişti. Verbinski, Karayip korsanı Jack Sparrow'u yaratarak, Disney'e kocaman bir hayat öpücüğü verdi -hatta buna Fransız öpücüğü bile diyebiliriz.
Bilmem izlediniz mi, çizgi film "Rango" da gene Johnny Depp'in seslendirdiği bukalemun kahramanıyla, Disney'e çizgi film konusunda bayrağı yükseltebileceği konusunda umut verdi, zira bu filmle rejisör Oscar aldı.
Benim burada dikkatimi çeken, çocukken faltaşı gibi açılmış gözlerle izlediğim Disney çizgi filmlerini artık çocukların bile izlemediği, Japonların -mesela Hayao Miyazaki ve onun önderliğindeki Ghibli Stüdyoları'nın ve tabii Pixar Stüdyoları'nın adeta tarih yazdığı bir dönemde, Disney'in yeniden yükselmesi gerçekten zordu. İşte Verbinski denen 49 yaşındaki adam bu zoru başardı. Disney filmleri, eğlenceli, neşeli, aile ve çocuklara hitab eden, şiddet ve korku katsayısı düşük olan filmler olmak zorunda. Disney bu noktada Verbinski'ye sonsuz kredi açmış vaziyette pupa yelken giderken, çeğrek milyar Dolar yatırdığı son Verbinski filmi "Lone Ranger", ikiyüz milyon zararla battı. Büyük şok.
Bu büyük "flop"u övmek amacıyla yazılan bu yazıda anlatılan şu aslında: Bu filmde galiba henüz pek görülmeyen şey, yeni  tür tam bir "ad absurdum" örneği olması ve mizah katsayısının sululuk seviyesine kadar yüksek tutulmasıdır. Yoksa hovboy şapkalı at, aptal kutsal at, en eski çizgi roman kahramanlarından bile absürd bir film kahramanı, komik... Ama inandırıcı değil. Verbinski, bu filmi çekerken kuşkusuz çok eğlenmiştir -hele o tren sahnesi bir harika, tabii çektiği şeyin bir film olduğunu bilerek. Verbinski, filmi seyredenlerin, kendilerini filmde kaybedip unutmaları gerektiğini, sinemaya biraz da bunun için gidildiğini unutup uçmuş. Bir filmde olduğunuzu, inandırıcılığı sorunlu sahnelerde ve esprilerde hatırlıyorsunuz, keyfiniz kaçıyor. Bazı sahneler çok teatral, bazı sahneler de eski kovboy filmlerinden kopya gibi duruyor, mesela Kızılderili saldırısı sahnesi John Ford'un "The Searchers" filmiyle çok yakın akraba. Demiryolu köprüsü sahnesinde de Sergio Leone'yi düşünmeden edemiyorsunuz. Film bir çizgi film olsaydı, belki daha başarılı olurdu. Bu arada, maskeli süvariyi oynayan Harvard'lı parlak çocuk formatındaki kişiyi anmaya, galiba gerek yok.
İstanbul devrimi Haziran ayını belirlemiş, muktedirleri haldır haldır ezerken, bu filmin "gelecek program" listesinden çıkarılıvermesine üzülürdüm, ama üzülmeye ne vaktim ne de gönlüm oldu. Sevinmeye programlanmış vaziyette, bu filmi de unuttum. Büyük beklentilerle gidip, buruk ayrıldım sinema salondan. Tonto'nun kuşu da canlandı, uçup gitti. Onca imkansız olaydan sonra kuşun canlanmasına da hiç bir şekilde şaşırmadım. Disney, büyük bir zarar pahasına, ortaya yeni bir film türü koymuş gibi. Şimdilik tutmadı. Aynı maya ileride tutar mı, onu da Nasreddin Hoca'ya sormalı -zira Gezi devrimi tutup, sınırsız ifade özgürlüğü bu topraklara bir yerleşirse, Hoca'nın sözünü sağır sultan dahil herkes dinler, Amerikalı çılgın kızılderililer bile!..