İkizler ve tekler...

İkiz kardeşi olan arkadaşım yok. İkili bebek arabalarında gezdirilen ikizlere bayılırım ama. Herkes bayılır. İkizlerden birine birşey olursa öbürü hemen hissedermiş. Böyle hikayeleri çok duydum. Birbirine benzememek için acaip acaip giyinen ikizler de gördüm. "İkiziz" demekten hiç hazzetmiyorlardı. İkizlerin benzeri meslekleri seçtikleri, kaderlerinin şaşılacak kadar birbirine benzediği, bazen ikizlerin başına iki ayrı yerde aynı şeylerin geldiği falan da duyulmamış şeylerden değil.
Balyoz Davası'ndan yargılanan ikiz amiraller Hasan Hoşgit ve Hüseyin Hoşgit, 18'er yıl ceza aldılar.
İkizlerin kaderi her zaman aynı olmuyor. Mesela Polonya'ya biri Başbakan diğeri Cumhurbaşkanı olan Kaczynski Kardeşler'in kaderleri de farklı olmuş. Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, 10 Aralık 2010'da öldü, uçağı Rusya'ya giderken, mahiyetinde Polonya'nın en önemli adamlarıyla, Genelkurmay Başkanıyla falan düştü. Kardeşi Başbakan Jaroslaw Kaczynski, Rusya'yı suçladı, kardeşini onların öldürttüğünü söyledi. Bir sonraki seçimleri kazanamadı, ama yaşıyor.
Birbirinden ayrılması güç ünlü ikizler de vardır. Irina ve Marina Fabrizius, birlikte resim yapan gencecik ikiz ressamlar. Bizim tanıdığımız en ünlü ikizler de Güher ve Süher Pekinel kardeşler, dünyaca ünlü piyanistler.
*   *   *

Dün bir sünnet çocuğunun fotorafını çekerken arkadaki çay bahçesinde, şakalaştığım, iltifat ettiğim neşeli kasiyer kızı gördüm. Her zamanki gibi gülümsüyordu, ben de gülümsedim. Ama başörtüsünü çıkartmıştı. Kumral saçlarını gesgergin toplayıp ensesinde bir topuz yapmıştı. Fotorafı çektim, yanından geçerken o da masasındaki iki genç kadınla sohbete dalmıştı. Bugün gene gazetelerimi alırken gülüştük. Bu kez boncuk mavi bir başörtüsü vardı başında ve ben herzamanki iltifatım yerine, "Dün seni sahilde gördüm" deyiverdim. "Abi ben de sani gördüm, gene fena dalmıştın kitaba, beni görmedin" dedi.
"Sen başörtünü sadece çalışırken mi takıyorsun?" dedim, beni duyan başörtülük elli yaşlarından irikıyım bir kadın bana düşman düşman bakmaya başladı. Benzeri bir "müdahaleyi" daha önce yaşadığımızdan hazırlıklıydık.
"Sen beni nerde gördün?"
"Sahildeki kahvede, iki kadınla oturuyordun."
"Demek ki dediğini yaptı" deyince, irikıyım kadın iki adım mesafeden bizi izlemeye devam etti. Kadına dik dik baktım, hemen uzadı.
"Ne yaptı?"
"Sen benim ikizimi görmüşsün. 'Dışarıda başımı açıcam' demişti, açmış!"
Sonra etrafına bakındı. Bizi kimsenin dinlemediğini anlayınca, gene içten gülümsedi!
"Sen de açıyor musun dışarıda?"
"A yok" diye bir kahkaha attı. "Ben açamam."
"Saç rengini gördüm ama."
"Evet saçlarımız aynı renk."
Sohbeti tadında bırakıp ayrıldım ayrılmasına da, beni aldı bir merak. Onun ikizini mi yoksa başörtüsüz halini, yani tekini/kendini mi gördüm? (Öyleyse, bana neden yalan söylesin ki?) İşyeri başörtüsünü zorunlu tutuyor olabilir mi? Zira orada çalışan tüm kadınlar başörtülü. Kısacası bu da küçücük bir sahil kasabasında bugün günün bilmecesiydi benim için...