Çin'in başkenti Beijing (Pekin), "Bei" (Kuzey) ve "Jing" (Şehir) işaretlerinden oluşuyor. Burada otomobil plakalarında sadece "Jing" işareti var. Yani Amerikalıların New York'a kestirmeden "City" demeleri gibi, v tabii bizim "İstanbul" dememiz gibi ("Stinpoli", yani "Şehre doğru" anlamında), Çinliler de buraya kısaca "Şehir" diyorlar. Beijing, "Kuzey Başkenti" demek aslında. Bir de "Güney Başkenti" Nanjing var ve Çin Halk Cumhuriyeti 1949'da kuruluncaya kadar, Çin'in Başkenti Nanjing'di.
Beijing'in Başkent oluşu, Mao Zedung'un Yasak Şehrin girişindeki Wu Men kapısında yaptığı konuşmayla başlar. Dünyanın en büyük meydanı Tianan'men'e bakan bu kapı, bir büyük bina şeklinde inşa edilmiştir ve burayı yaptıran üçüncü Ming İmparatoru Yong Le de şehrin 45 kilometre dışındaki Ming Hanedanlığı mezarlığında yatar...
Doğru dürüst suyun olmadığı, nehrin olmadığı, çölün hemen kıyısında (1410'lü yılların başından itibaren) neden Başkent inşa edilir? Bunu Yong Le'ye sormak isterdim doğrusu, ama yanıtını dolaylı yoldan alıyoruz:
Burası, beşbin kilometre uzunluğundaki ünlü Çin Duvarına çok yakın. Steplerden yeni bir Türk veya Moğol akını geldiğinde, onların peşine düşülebilecek en müsait yer de burası. Kubilay Kağan'ın kurduğu Moğol Yüan hanedana son öldürücü darbeyi indiren Yong Le, işte tam buraya bir İmparator şehri inşa ettirmiş. Bu şehir, bir İmparator şehridir, İmparatorluk şehri değil. Burada sadece İmparator, ailesi, yakın adamları, yöneticileri ve hizmetkarları yaşar. Yasak Şehrin yanında bizim Topkapı kulübe kalır. Hatta Ayasofya, Sultanahmet'i falan bir arada düşünün, oradan bile büyük bir saraylar kompleksidir ve inanılmaz titiz bir Yin-Yang harmonisi içerir. Kapıların üzerindeki pirinç çivi başları 81 adet. Tüm Yasak Şehir'deki binaların toplam oda sayısı 9999. Bunlar gibi birçok sayısal özelliğin hepsi, Yin-Yang ile ifade edilen, mistik sayılardır ve buranın her köşesi, böyle ilginç kesinliklere sahiptir...
Hutong denen daracık uzun sokaklar, Yasak Şehrin etrafında son dörtyüz yıl içinde kendiliğinden ortaya çıkan dar sokaklı eski şehir dokusunu oluşturuyor. Dün gece katıldığım bir defilede, Çin'in modern yüzünü de gördüm. Henüz en fazla beş yıllık bir tarihe sahip Sanli Tun semti, Avrupa'nın büyük metropollerinden farksız -hatta onlardan daha iyi. biraz Nişantaşı'na benziyor. İşte Hutong, bu modern Çin'in zıddı bir yaşam alanı. "Kentsel dönüşüm"e benzer bir şey burada da var. şehrin merkezindeki eski yerleşim birimleri yıkıp, pahalı binalar yapıyorlar. hutong'lardaki Evler tek veya iki katlı. Grimavi renkteler, çatılar da gri tonda. Ama daracık saokaklar kımıl kımıl. Sokakta, evlerin önünde oturup çay içen yaşlılar, koşuşturan çocuklar, tasmalı ev köpekleri (hiç kedi yok), bisikletler bisikletler bisikletler, üç tekerlekli üstü kapalı elektrikli mororsikletler, daima birşeyler taşıyan üç tekerlekli bisikletler, budanmış ağaçların yerde duran dalları, aradan geçmeye çalışan tek tük otomobiller. Eski stil giyimli yaşlılar ve ultra minili kızlar, hepsi buradalar. Ağsız pantolonlu minicik çocuklar da. Çok küçük çocuklara bez bağlamıyorlar burada. Yirmi dakikada bir anneleri ıslık çalıyor, çocuklar da çişleri gelmişse, ıslığı duyunca, onları havada tutan annelerini dinleyip yol ortasında hacet gideriyorlar, yürüyebiliyorlarsa çömelip hemen oraya yapıyorlar! Çok pratik ama pis bir metod. Hutong'da neredeyse her iki binadan biri dükkan. Ama Türkiye'deki kasaba (hatta köy) bakkalları gibiler. Aklınıza ne gelirse satıyorlar. Ve fiyatlar, Türkiye'dekinden çok daha ucuz.
Burada kendime kızıl yıldızlı bir Mao kasketi bulup aldım. Şimdi tüm bakkallar sabah turumda bana selam veriyorlar, çocuklarla zaten tanıştım. Bildiğim yirmi Çince söz ve cümle ile herkesle Tarzanca muhabbet mümkün. İnsanlar çok cana yakın. mutlaka laf atıyorla -en azından yüzleri gülüyor. Mahallede boydan boya bir tur atınca yirmi kişiyle selamlaşıyorum. Artık Balıkçı, manav, Müslüman şişkebapçı, berber, masör, bisiklet tamircisi, lokantacı, diğer lokantacı, köpek eti yemk yapan lokantacı, ördek başı yemeği de satan bir başka lokantacı, diğer Müslüman bakkal...
Ve burası çok sesli. Herkes bağıra bağıra konuşuyor.
Sabahları böğreğe benzer acılı hamurlu çörekler yapıp satan mini dükkan favorim. Burada satılan ne Amerikan ne Fransız kahvaltısını arıyorsunuz. Sabah tüm lokantalar kapalı. Bizim bildiğimiz anlamda kahvaltı kültürü yok. Çorba işiyorlar veya güne yemekle başlıyorlar. Kepenkler geç açılıyor. Açılsa da temizlik yapıyorlar. Sabahın en güzel yanı, daracık Hutong'larda yarış eden bisikletliler...
Yasak Şehir'le komşu olmak böyle birşey...