Yaphet Kotto ve Bond...

Ben bu adamı 'Siyah Karizma İkonu' diye adlandırmak isterim. Üne kavuştuğu James Bond filmi "Live and Let Die", Roger Moore'un düşük performansına rağmen birçok bakımdan akılda kalıcıdır. Ve tabii Yaphet Kotto...
Açıcası ben bu filmi, 1973 yılında Amerikan sokaklarında gezen arabaların zevksizliği, kahverenginin "moda" olduğu yıllardaki garip zevksizlik yüzünden, bir tür tarih filmi gibi izliyorum. O dönemin filmlerini yeniden izlerken, oyuncuları değil fonları izlemeyi tercih eden biri olarak, bu kadar berbat rengin, favorinin, saçın, ispanyol paça pantolonun ve köpek yakalı gömleğin arz-ı endam edişine hep gülerim. Ve bana çocukluğumu hatırlatıyor. O arabalara ben de bindim. Haldır-huldur giden eşşek kadar kuyruklu arabalar, kafalıksız arka koltuklar, varille yakıt alan arabalar... Bizim de bunlara benzer bir arabamız oldu!
Guy Hamilton'un çektiği "Live and Let Die" filminin en güzel yanı, filmin bu adlı taşıyan şarkısıdır. Filmde şarkıyı söyleyen siyah kadın B.J. Arnau'yu daha önce ve sonra hiç görmedim ve duymadım ama şarkıyı besteleyen John Barry, ünlü Beatles grubunun manejeri. Şarkıyı da Beatles bas-gitaristi Paul McCartney ve karısı Linda seslendiriyorlar, sözlerini de onlar yazmış. Şarkı, bu film namına benim aklımda ve gönlümde günümüze kadar kalan tek şey. 1973'de -o zamanlar dikkatle takip ettiğim dünya pop listelerinde- Amerika'da iki numara, İngiltere'de ilk on arasındaydı.
Jamaika'da geçen, açıkçası pek de tutmadığım, çakma Voodoo ayinleri gösteren, Tarot kartlarıyla fal bakan Solitare rolündeki Jane Seymour'un orada ne aradığını sorup durduğunuz silik bir filmdir. Harlem'den uyuşturucu dünyasını tekeline almaya çalışan Kananga figürünü oynayan Yaphet Kotto'dur. O da aklımda kalmadı. Ta ki onu başka filmde yeniden görünceye kadar...
"Live and Let Die" filmininde Kotto'nun sağ kolu rolündeki iri kıyım Tee Hee çok daha ilgi çekici. Kolunu timsahlara kaptırmış, onun yerine metal mekanik bir protez taşıyan, bu protezi hareketli ve tehlikeli bir kanca gibi kullanan biri Tee Hee. Filmin günümüze sarkan klişelerinden biri, Bond'un timsahları basamak olarak kullanıp onların üzerine basıp sıçrayarak onlara yem olmaktan kurtulmasıdır. Son Bold filmi "Skyfall"da da benzer bir sahne vardır. Bond rolündeki Daniel Craig Makao'da bir Komodo ejderinin üzerine basarak düştüğü çukurdan çıkar.
Yaphet Kotto'ya ben çok sonra, yeniden bir filmde rastladım ve büyüklüğü asıl o zaman dikkatimi çekti. Robert De Niro'nun Charles Grodin ile baş rolleri paylaştığı "Midnigt Run", bir kaçma-kovalama filmi. Özellikle Grodin'in performansına diyecek yok, ama orada polis şefini oynayan Yaphet Kotto bir fenomen! Kendi adamlarının it gibi korktuğu bir siyah polis şefi ve film boyunca sürekli aptal durumuna düşüyor ve buna rağmen saygınlığını yitirmiyor. 1988 yapımı filmi ben çok sonra seyrettim ve Kotto'yu hemen tanıdım. Artık iyice şişmandı, ama müthişti.
1939'da Kamerun'da doğmuş olan bu adam, belki de bu filmle yeniden keşfedildi ve 1993-1999 arası "Homicide" adlı bir polisiye dizide oynadı, dizinin yüze yakın filminde göründü ve bu sü re zarfında tam dört kez "Image Award"a aday gösterildi. Bir tür karizma ödülü. National Association for the Advancement of Colored People tarafından her yıl verilir. Oscar, Grammy ödülü gibi bir şey.
"Live and Let Die." Bu tatsız Bond filminin unutulmaz iki ilginç tipi, Bond filmlerinde ilk kez görünen Amerikalı Şerif J. W. Pepper rolündeki muhteşem Clifton James ve Voodoo rahibi Baron Samedi'yi oynayan müthiş Geoffrey Holder'dir.
Yaphet Kotto, ilk filmini 1963'de çevirmiş. Türkiye'de de ünlenen "Kökler" (Roots) dizisinde rol almıştı. ünlü "Alien" filminde de oynadı. En son 2008'de "Wittless Protection" adlı komedi filminde küçük bir rolü vardı. Kotto, 1998'de evlendiği üçüncü eşi Tessie Sinahon ile birlikte Baltimore'da yaşıyor. Onu İstanbul'dan selamlıyoruz.