Kadını çizen romanların mefkûresi...

Sahilde çizgi roman okuma günümde kütüphanemde bulduğum eski Karaoğlan'ı okurken, gerçek bir nostalji dalgalanmasına maruz kaldım. Yani dalgaya kapılmış sandal misali, sinüs dalgalarından farksız bir aşağı bir yukarı ırgalanma durumu...
Almanya yolculuğum öncesi, orada talan edeceğim çizgi roman dükkanlarına girmeden önce kendi kütüphanemi iyice sallayıp bir sürü eski çizgi romanı sapır sapır döktükten sonra Aragones'den Sempe'ye, oradan Türkiye döküntüsü Zagor ve Mister No ciltleri arasından elbette Karaoğlan'ı seçtim. En nostaljik olanı Karaoğlan'dı. Daha ilkokula giderken ilk Karaoğlan cildini amcamdan hediye almıştım. O ânı hâlâ, çok iyi hatırlıyorum.
Bu ciltler artık basılmıyor. İtalyanlar kendi mallarını sattırmakta pek mahir. Teksas'ından Tommiks'ine ve Zagor'undan Kaptan Swing'ine kadar her halt var, ama Karaoğlan, Tolga, Tarkan yok. Olmalı mı? Eh!..
Mesela Kültür Bakanlığı gibi birşey olsa, bununla ilgilenirdi...
Eski türk filmlerinde Belgin Doruk ve muadili "esas kız"ların nasıl konuştuklarını hatırlayın!..
Genizden gelen ve "Je"li seslerin duyulduğu, bir tür amatör şımarıklık ve "masumiyet taklidi" içerir. Ok gibi kirpikler, sürmeli gözler, ay kaşlarla, dudaklarını uzata uzata konuşurlar...
Filmler siyah-beyaz olduğundan dudakların hangi cartlak kırmızıya boyandığını anlayamazsınız ve bunu düşünmezsiniz de, çünkü beyaz perdedeki kadınlar, o gri halleriyle ve mükemmel olmayan kusurlu güzellikleriyle eşsizdirler. İşte o kadınların hepsi, bir kadın tarafından seslendirilirdi ve onları şuh-şuh acaip "Je"li bir genizden sesle seslendiren kadını da kızkardeşim mükemmel taklit ederdi (ve ediyor!) Gözlerinizi kaparsınız ve Türk filmlerindeki başrol kadını seslendirmesini kardeşimden aynen dinleyebilirsiniz. Bizim kahkahalı dalga seanslarımızın vazgeçilmezidir. Ve ben Karaoğlan'ı okurken resmen o kadınların sesini duydum. Çünkü "Ti-yen-şan Canavarı" gibi yanlış yazılmış bir ad taşıyan canavarın (doğrusu "Tien Shan" olacak, Han Çincesinde "Tanrı Dağı" demek") başrolü oynadığı Karaoğlan albümünde kadınlar resmen Türk filmlerindeki repliklerle konuşuyorlardı ve ister istemez filmlerdeki seslerini de duyuyordunuz! Karaoğlan'da kadınlar, gözleri yaşlı zayıf yaratıklar olarak resmediliyorlar, "Altaylardan gelen yiğit"e asla dayanamayıp onunla hemek yatağa giriyorlar ve ondan tokat da yeseler bacaklarına sarılıyorlar! Bu Karaoğlan albümünde de, özgüvenli kadınlar kötü kadınlar olarak çizilmiş. Yani iyi kadın olmak için tokadı yiyip oturacaksın ve yoldan geçerken uğrayan serserilerin -Karaoğlan oldukları için- her istediğini yapacaksın -ki iyi kadın sayılabilesin. Onun dediğini yapmazsan, bir "kahpe" olarak öleceksin!..
Altaylardan gelen yiğit Karaoğlan'ın eskimesi ve ilgi görmemesi (son filmi tam bir flop idi) biraz da bu yüzden olmalı. Kartal Tibet'in baş rolü üslendiği Karaoğlan filmlerini de seyrettim elbette, ama bu filmlerde ve tabii çizgi romanda, hiç olmazsa erotik sınırlar dahilinde kadın bedeni de resmedilir, şimdinin çizgi romanlarında -hatta mizah dergilerinde- çıplaklığın esamisi yok...
Kitaptaki hikaye elbette sıradan Karaoğlan hikayesi, kitabı elbette fi tarihinde okudum, ama o zaman Çin'le ve Hindistan'la şimdiki kadar ilgilenmiyordum ve gördüğüm kadarıyla Suat Yalaz'ın çizdiği "Ti-yen-şan Mihracesi" ve kızı, Türklerin ilgisizliğine denk gelmiş de itirazsız okunmuş. Yoksa, Pekin'de neden "Arşidük" olmazsa, Tien Shan'da da o yüzden "Mihrace" olmaz. Tien Shan, asla Hint bölgesi olmamıştır. Çizgi romanın Hint kıyafetleri de hikaye gibi atmasyon. "Eh kurgudur, olabilir" diyebiliriz elbette, ama Tanrı Dağları'nda ahtapot... İşte bu biraz fazla geldi gibi oldu. Ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Asya'da kasırga gibi esen, Çalık, Baybora, Balaban gibi iyi tipleri/karakterleri olan Karaoğlan albümleri arasından bu albüm, günümüzün özgür ve özgüvenli kadınlar devrine oldukça ters. Aslında ben, Kanadalı ünlü çizer Seth'in edebi değer taşıyan ilginç çizgi romanlarından bahsedecektim. (Suat Yalaz da bir Kanadalıdan esinlenmiştir malum, Hal Foster'dan) Şimdi Almanya'da diğer Seth çizgi romanlarını da taze dalından koparıp okuduktan sonra yazacağım...