Yaşlanmanın dayanılmaz hafifliği

Tanzanya'daki İraq kabilesinde neredeyse tüm hayatı boyunca ellinci yaşına basmayı bekleyenler yaşıyor. İyi bir nedeni var: Elli yaşına basanlar otomatikman "Yaşlılar konseyi" üyesi sayılıyorlar ve kailenin elitleri oluyorlar. Büyük saygı görüyorlar, kabileyi Yaşlılar Konseyi yönetiyor ve yüksek yargıçlar gibi önemli konularda karar veriyor.
Bu olaydan, daha sonra burada sözetmeyi düşündüğüm önemli bir kitabı okurken haberdar oldum ve şu soruyu yeniden hatırlamanın zamanı geldiğine karar verdim:
"Gençliği esas alan bir toplum kurup hayatın asıl sorularını teğet geçerken, yaşlıları yeniden hakettikleri saygın yere oturtup yaşlılar evlerinde heba etmeye son vermenin zamanı gelmedi mi?"
Bu ülkede birçok kişi için fantastik bir soru -ve öyle olması çok güzel, Türkiye için de kazanç tabii -ama reklamlardan medyalamalara kadar propagandası yapılan en değerli şey geçlik değil mi? Gerçi genç Türkiye'yi yaşlılar yönetmeye deam ediyorlar, ama gençlerin sığlığı da sivil yaşama her yönüyle hakim görünüyor. Yaşlıların tecrübelerinden ve en önemlisi 'bilgeliklerinden' yararlanmanın yeniden önemsenmesi ve onlara cidden danışılabilecek Bilgeler Konseylerinin kurulması zamanı gelmedi mi?
Tanzanya'da İraq kabilesinin yaşlıları, "Sizin yaşlılar konseyiniz nasıl işliyor?" diye sormuşlar ve "Bizde yaşlıları yaşlılar evinde" cevabı alınca, bunun ne kadar büyük bir savurganlık olduğunu da Tanzanyalılardan dinlemek zorunda kalmış araştırmacı.
Bu konuyu seçerken, Türkiye'nin burnunun dibindeki İkarya adlı Yunan adasının beşbin kişilik nüfusunun beşte birinin yüz yaşı üzerinde insanlardan oluştuğunu okudum ve bu satırları yazmam gerektiğine kani oldum. Ama asıl örneğimi de burada anmadan geçemeyeceğim: Hâlâ el ele diz dize yaşayan annem ve babam...
Mutlu yaşlılar hakkındaki haberler birikmişti. Mesela Kenya'nın batısında Tabani diye bir köyde yaşayan Abraham Wabwoba'nın, kırkiki yıllık uzatmalı sevgilisiyle seksen küsür yaşında evlenmiş olduğunu da okudumm. Şimdi yüz yaşını aşmış, mutlu bir adam. Başka bir örnek, 81 yaşında atlet olup koşmaya başlayan Hintli Fuja Singh. 89 yaşındayken bir maratona katılan Singh, şimdi 102 yaşında. Kimse onları yaşlılar evine tıkmayı düşünemiyor (izin de vermezler elbette). Ama Avrupa'da ve "gelişmiş" sayılan ülkelerde yaşlıların itibarı yok.
Yaşlılık kıymete biniyor. Modern toplumun gençliği yüceltip yaşlıları toplum dışına itme eğilimi mecburen son buluyor. İnsanlık yaşlanıyor, doğu da yaşlanmaya başladı ve daha da yaşlanacak. Dijital dünyada bedensel güç eskisi kadar önemli değil. Asıl önemsenen şey, bilgelik artık. Deneye yanıla günlük yaşanan hayatlar, felaketlere ve acılara neden oluyor ve şimdinin yaşlıları, dünyanın nasıl bozulduğunu çok iyi biliyorlar, yaşayıp gördüler. Elbette sadece yaşlılar bilge değiller, ama ölüme daha yakın duran yaşlılar, bilgelik damarını daha kolay geliştirebiliyorlar. Eski çağlardan beri herkesin malumudur: Bilgeliğe ulaşmanın en kolay (ve cesur) yolu, "Ölümün gözlerinin içine bakmaktır". Savaşçının yolu da böyle birşey değil midir? Son James Bond filmlerinde gizli servis şefi M'i oynayan dev oyuncu Judi Dench'e bir bakın. Hem bilgeliği, hem aklı, hem gücü ve zerafeti nasıl da güzel taşıyor. Gençliğe laf söyleyen, kızan yok, -olamaz da. Ama şöyle bir şey var:
Georg Bernard Shaw'ın deyimiyle, "Gençlik harika birşey, ama malesef gençlere harcanıyor." Gençlere bilgece mutlu bir yaşamın nasıl sürüdürülebileceğini öğretmek de bilge yaşlılara düşen bir önemli görev olsa gerek. Mutlu bir gençlik yaşamayı, bir zamanlar genç olmuş insanlardan öğrenmek hiç de fena fikir değil.