Max Goldt / Dürrenmatt...

Ah küçük hanım burada neden böyle yalnız oturuyorlar bakalım? Hangi güzel kitabı okuyorlarmış bakalım?
- Dürrenmatt.
- Ne?
- Dürrenmatt.
-Ah Dürrenmatt. Söyleyin bakalım küçük hanım, bu akşam benimle sinemaya gelmek ister misiniz?
- Sinemaya mı? Hayır!
- Hayır?
- Hayır.
- O halde siz en iyisi, Dürrenmatt okuyacaksınız.
- Evet.
- Öyleyse kendi Dürrenmatt'ınızı okuyun.

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir...

Bir insanın hayatı Osmanlının çöküşü ve Cumhuriyet'in kuruluşuyla ancak bu kadar özdeşleşebilir. Sen soylu Şakir Paşa ailesine Girit'te doğ, sonra Atina'nın en elit kesimi içinde çocukluğunu geçir, Büyükada'da ilk okula git, 1907'de Robert Kolej'den mezun ol, İkdam'da ilk çeviri yazını yayımla, sonra git babanı vur...
Ama öncesi var...
Cevat Şakir Orta öğrenimi bittikten sonra -e o zaman modern Osmanlı aristokrasisinde moda- ille de yurt dışına gidecek. Nereye? Babası ille de Oxford'da tarih okumasından yana, ama o denizcilik öğrenmek istiyor. Tabii pederşahi Osmanlı adabı modern kişi özgürlüğüne üstün geliyor ve Cevat Şakir paşa paşa tarihçi oluyor ama sanatçı ruhlu bir insanı, klasik normların içine sokup, yaratıcılığa yabancı stupid bir monotonluğa zorlayamazsınız. Bütün kardeşleri sanatçı olan birinden kuru bir bilim adamı çıkaramazsınız -tabii o kişi ruhunu satmaya razı olmazsa (satmak çok zordur ve ölümden beterdir). Cevat Şakir'de ilk çatlak da bir İtalyan kızına aşık olmasıyla ortaya çıkıyor. 1913'de onunla evlenip İtalya'ya gidiyor ve orada ressamlık öğreniyor, -tarihçilikle alakası yok. Ve İstanbul'a dönüyor ki, Birinci Dünya Savaşı eşiği, babası iflas etmiş, Afyon'daki Kabaağaç çiftliğine yerleşmiş. İşte orada o günlerin karanlık ikliminde babası her ne söylediyse, Cevat Şakir babasını vuruyor ve yargılanıp kürek cezasına çarptırılıyor. Osmanlı'nın ölmekte olduğu yıllar...
Cezasının yedi yılını çeken Cevat Şakir, verem diye salınıveriyor ve o da 1925 yılına kadar yazılar yazıyor, karikatürler çiziyor, dergi kapakları yapıyor ve o yıl, Kurtuluş Savaşı kazanılmış, Cumhuriyet kurulmuş, ortalık durulmamış, asker kaçakları ortalıkta dolaşıyor, asılan asker kaçaklarına üzülen bir yazı yazıyor ve kendini bir anda İstiklal Mahkemesi'nin iki Ali'sinin önünde buluyor. Ali Çetinkaya onu asmaya kalkıyor, Kılıç Ali "sürelim" diyor ve bilmeden Türkiye'ye ve tabii Bodrum'a büyük bir iyilik ediyor. Bodrum o zaman, eski bir Haçlı Kalesi'nin etrafında birkaç evden oluşan köy irisi bir yer...
Cevat Şakir'in, eski adı Halikarnasos olan bu yeri nasıl benimseyip nasıl sevdiğini, bir yazarın hiç yoktan bir şehre nasıl ruh verebileceğini, ondan sonra görüyorsunuz ki, yazarlığı küçümseyen tüm betonarme dallamalara kapak olacak düzeyde çok ayan-beyandır...
Cevat Şakir, burada oturup, mesela benim ilk gördüğümde yabancı bir kitap sandığım "Aganta Burina Burinata"yı yazmıştır. Bu kitabı lise talebesiyken Beyoğlu'nda bir Fitaş öncesi galiba Taksim'deki kitap sergilerinde keşfetmiştim. Bilgi yayınlarının ince uzun küçük kitaplarından biriydi ama kitabın kapağını unutmaya imkan yoktur. İri dalgalara konmuş gibi duran bir eski Yunan yelkenlisi. Aslında bir akım başlatacak yeni bir anlayışı da bu kadar kısa net sembolik bir şekilde anlatmak, bu kitabın kapağına nasip olmuştur. Kendine "Halikarnas Balıkçısı" diye bir ad takan Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık başta olmak üzere her işi yapıp, Cumhuriyet tarihinin ilk Mavi Yolculuğuna da çıkmıştır. Bugün, Ege'nin bakir kalmış çok çok nadir köşelerinden bir kısmını görmek için yapılmaya devam edilen Mavi Yolculuğun o Cennet doğasına beton kondurmaya kalkanlara karşı mücadele edenlerin de adını büyük saygıyla andıkları Cevat Şakir, Bodrum'da doğanın en güzel yerine, göz zevkine sövercesine, keçilerin çıkamayacağı yerlere, Lego tipi "villa" dikmiş olanları bilmem ama, bu evlere "Plastik Lego evleri" adını takan yabancı arkadaşım bile Cevat Şakir'in kim olduğunu öğrenip ona hayran kaldı...
Türkiye'de "Yazarlıkla para kazanılmaz" lafının ağızlarda sakız olduğu dönemlerin daha başlangıcında turizm rehberliği ve yazarlık yaparak yaşamış Cevat Şakir...
Sonradan Mavi Yolculuk diye adlandırılan yolculuklara çıkarken yanlarına sadece karık ve peksimet alırlarmış ve tabii rakı. Medeniyetten tamamen sıyrılık ruh detoksu yapılan radyolu yıllar. O koylar haala akvaryum gibi, ama daha nereye kadar?
Bodrum'a gelen ilk entelektüeller, Halikarnas Balıkçısı'nın arkadaşları. Sadece peksimet ve katıkla denize açılıp denizi yaşayanların yazdığı kitaplar da deniz kültürüyle, balıkçılarla ilgilidir elbette. Daha sonra Yaşar Kemal'in dilinden düşmeyen Homeros'a uyanan sevgi, entelektüellerin denizin ruhunu keşfetmeleri, gene Halikarnas Balıkçısı sayesindedir...
Bodrum'da onun resimlerini, sözlerini içeren plakatları her yerde görürsünüz, adına yapılmış bir müze var. Bodrum Belediyebaşkanı Mehmet Kocadon'un ondan nasıl saygıyla söz ettiğini duymalısınız. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Bodrum'un ruhudur. Bodrum'un şimdi dünyadaki -İstanbul'dan sonra tek marka şehir olmasını bir yana bırakalım, özgün bir yaşam tarzı ve kültürünü tüm betonlaşmaya rağmen koruyabilmesinde bile bu neşeli yazarın payı vardır. Bodrum'dan ayrılırken yol kenarında güleç bir resmi, yanında da şöyle bir sözü vardı: "Bodrum'dan, geldiğin gibi ayrılmayacaksın." Kendi adıma söyleyeyim, -kesinlikle doğru!