Kısa kısa düşünüp, başparmağıyla konuşmak...

Bir masada dört kişi...
Dördü de ellerindeki akıllı telefonlarla oynuyor...
Benim, biri altı diğeri dört yaşında iki tıfıl arkadaşım var ve ikisine de televizyon yasak. Film de yasak. Ben, arkadaşımın çocuklarına koyduğu bu yasağı önce biraz garipsemiştim açıkcası. Çünkü sert kurallardı ve istisnalar sadece benim hatırıma, onbeş dakikalığına uygulanıyordu. Çocukların Mickey Mous filmlerini ilk gördüklerindeki hallerini tahmin edebiliyor musunuz? Ben söyleyeyim: Bedenleri kucağımda, kendileri filmin içindeydi! Resmen uçmuşlardı. Ben o zaman uyandım ve bu "hatır/gönül" işine son verdim. Sonra masal seanslarımız başladı. Çocuklarla konuşunca ve onlara birşey anlatınca, gözlerini boşuğa dikip hayal kuruyorlar. Ama iPad'de hemen, "başka hengi filmler var" diye sorup daldan dala atlıyorlar, birinde kalmaları da zor oluyor.
Deniz kenarında bir masanın başında, denizi tamamen unutmuş bir vaziyette dört kişilik yalnızlık, artık malum görüntülerden. Ve günümüzün yeni bir mantalitesini yansıttığından, çok da önemli.
Anlaşıldığı kadarıyla akıllı telefonlar (Smartphone) ve sürekli birileriyle bağlantı halinde olmak, -çok yeni bir durum da olsa- insanların bazı temel özelliklerini değiştiriyor. Bu özelliklerin başında da, insanı insan yapan özelliklerden biri geliyor: Konuşmak.
Akıllı telefonlar, e-mail, chat ve sosyal medyada kısa haberleşmeler hayata derinlemesine girdiğinden beri, bazı ilginç gelişmeler oluyor ve birileri bunları inceleyip araştırıyor -bunu iyi ki de yapıyorlar da konuya daha dikkatli yaklaşmamızı sağlıyorlar.
Benim tıfıl arkadaşlarıma her türlü televizyon ve hareketli görüntüyü yasaklayan arkadaşım, bizim çocukluğumuzu, bu yeni icadlar öncesinde yaşadığımızı hatırlattı. Biz, cep telefonları ve internet öncesinde yaşamış bir nesiliz. Bizim çocukluğumuzda her evde televizyon ya yoktu, ya da varsa çok seyredilmiyordu. Çünkü televizyon zaten akşam saatlerinde açılıp, gece onikide İstiklal Marşı'yla kapanıyordu. Avrupa'da da çok farklı değildi. Orada herşey, Türkiye'den on yıl kadar önce başladı. Orta halli ailelerin hepsi televizyon seyretmiyordu. Ben kitaplarımı kaptığım gibi Main Nehri kıyısındaki gizli köşeme tüyer, bodur bir ağacın altında okurdum. O sessizlikte nehre inen ceylanlar, tavşanlar falan da gördüm. Bunlar normaldi. Ses çıkarmazsan, böyle şeyler görebiliyordun, zira nehrin ardı ormandı. Türkiye'de edindiğim ilk Nokia telefonum, tuğla kadar birşerydi. Daha sonraki Siemens, telsize benziyordu ve çantalara bile zor sığıyordu. Şimdi çok daha sofistike ınca aletler kullanılıyor ve dille değil başparmakla konuşuluyor!..
Burada "Söz odaklı düşünce" hakkında yazarken, sözün abartılması ve bunun büyük zararları üzerinde durmuştum, ama açıkcası, insanların başparmaklarıyla konuşması olayının önemine değinmemiştim...
İnsanların birbirleriyle iletişiminin önemli ölçülerde değişmekte olsuğunu söylemek gerek. Bunun olumlu bir şey olduğunu söylemek de zor -en azından şimdilik.
İnsanlar artık, yalnız olamıyorlar. Her an birileriyle internet/telefon üzerinden ilişkililer. Böylece yalnız kalmadıklarını, onları dinleyen birilerinin her zaman bulunduğunu düşünüyorlar. Açıkcası, rahatlatan bir durum bu. Severek Twitt yazan ve okuyan biri olarak bunu belirtmeliyim. Ama ben bu atmosferden gelmiyorum. Aralık ayından beri bu ilginç ve renkli dünyanın içindeyim. Çok güzel insanlarla tanıştım, yeni dostlarım oldu. Ama telefonlu/internetli hayatın içine doğan gençlerde, önemli bozukluklar tesbit ediliyor. Mesela patolojik bir durumdur: İnsanlar normalde, içlerinden geldiği ve hoş duygularla hatırladıkları için ararlar tanıdıklarını. Şimdi insanlar, içlerinde hoş duygular uyanması için birilerini arıyorlar. Sosyal medyadaki mantık, bir yönüyle böyle. (Ki, bu durum psikolojide anormal sayılan bir durum olmalı!) Günümüzde, bu anlayışın hakim olduğu bir mantalitede yaşayanlar çok.
Konuşmak, sosyal medyada, asla normal konuşmanın yerine geçemiyor. Peki nedir, iki insanın konuşması?
Bir insan başka insanlarla konuşarak, aslında kendi kendine konuşmayı da öğreniyor -ki, yalnız kaldığında kendi kendine tutarlı konuşmalar yapabilsin, karmaşık düşünceler kurabilsin...
Ben ilkgençliğinde -mesela- ateşli bir Solcu olmanın oldukça yararlı olduğunu bazen burada görürüm. O ilk masum tartışmalar, atışmalar, birlikte okumalar -ve en önemlisi- birlikte düşünmeler, yalnız kalmayı kolaylaştıran ve verimli kılan bir öz oluşturuyor olmalı. Bugünün yalnız kalamayan ve her an sms yazan gençleri için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Üstelik bu gençler, doğrudan sonbetin dikenini de tanımıyor, ondan uzak kalıyor. Sohbette, vücut dili, ses tonu, kızarıp bozarmak, gülmek, öfkelenmek, en önemlisi dinlemek... Bunlar, kısa mesajlarda yok artık. Çok rahat. Ters birşey söylediğinizi hissettiğinizde susuveriyorsunuz, başparmağınızı telefon ekranından çekiyorsunuz. O an ne yaptığınız, yüzünüzün şekli falan görünmüyor zaten.
Dünya ve hayat, tüm sorunlarıyla muazzam ölçülerde karmaşıklaşırken, iletişimin kısa mesejlar bazında basitleştiği, kısa mesajların daha da kısaldığı bir atmosferde, o karmaşık sorunları çözmek bir yana, anlamak mümkün mü? Bu gelişmenin devamı, eskisi gibi dünyayı komplo teorileriyle ve hikayelerle açıklamaya çalışıp açıklayamamak olabilir! Şimdi, cahilliğin tipik ifadesi olarak gördüğümüz "komplo teorilerine körü körüne inanmak" alışkanlığı, böyle giderse yaygın bir fenomen haline gelebilir. Sahici düşüncenin sessizlikten doğduğu, yalnız olmayı öğrenmeden karmaşık konuları düşünmenin mümkün olmadığı, yaratıcılığın can sıkıntısıyla ilgili bir şey olduğu unutuluyor. Evet. Can sıkıntısı denen durumun, ateşleyici bir etkisi olur. Tüm düşünvelerin susturulduğu anda, yaratıcılık devreye girer. Gerçek dostluklar ve arkadaşlıklar, çok daha derindir ve o yüzeyselliğin ötesinde belli sorumluluklar gerektirir. Yeni ilişkiler anında kurulup anında bozuluyor. Gerçi ille de böyle olmak zorunda değil. Benim yeni dostluklarım, gayet iyi bir seyir izliyor bu konuda.
Şimdi, yalnızlığın aynı zamanda iyi birşey olduğunu hatırlamak, karmaşık dünyayla başedebilmek için karmaşık düşünmeyi asla yabana atmamak ve yaratıcılığın sessizlikten doğduğunu hatırlamanın zamanı. Bunun için de siz siz olun, çocuklarınızı bu dünyadan mutlaka uzak tutun. Önce sağlıklı konuşmasını, düşünmesini, hayal kurmasını öğrensinler...