Devrimci bir Peygamberin son günü ve kurmayı tasarladığı düzeni...

Otuz yaşlarındaki adam, bir eşeğin üzerindeydi. Mevsim bahardı. Arkasında yurüyen oniki kişi, kaba sof kumaştan abalar giymişlerdi. Yaklaştıkça, insanın başını döndüren berbat koku daha da arttı. Yahudilerin Yoşua diye adlandırdığı bu adam, en fazla dörtyüz kişinin yaşadığı Nazaret adlı bir köydendi ve dört erkek kardeşi vardı. Onlardan biri, lanet Romalılar tarafından isyancı diye katledilmişti. Bizim bildiğimiz adıyla Hz. İsa, müthiş öfkeliydi. "Cehennem", yani "gehenna" diye adlandırdığı şehir çöplüğü, Kurban Bayramı günü İstanbul çöplüklerinden farksızdı. Hayvan derileri, iç organları, gelişigüzel ortaya saçılmıştı. Yahudilerin, bazen "büyücü" diye kovduğu bu genç adam, kilometrelerce yol tepip gelmişti, birçok kişiyi iyileştirmesiyle de tanınan biriydi.
Evet öfkeliydi ve bu öfkesinin nedenleri arasında, Romalıların getirdiği düzen de vardı.
Yahudilerin dini, çok kuralcı, katı bir din. Küçücük Nazaret köyünde de hayat, kendi düzeni içinde yürüyüp gidiyordu bir zamanlar. Yoşua'nın köyünün etrafı meyva bahçeleriyle çevriliydi. Erkeklerden önce kalkan kadınlar, günün ilk ışıklarıyla ekmek yapmaya koyulur, erkekler bahçe işi ve hayvanlar için evden ayrılmadan torbalarına taze ekmek koyarlardı. Süt ürünleriyle et ürünlerinin asla karıştırılmadığı, ölü hayvanların bile ellenmediği, döneme göre hijyene çok önem verildiği anlaşılan bir hayattı bu ve bu hayat, Roma İmparatoru Tiberius döneminde bozulmuştu. Onun yerel valisi gibi davranan kral Hedones, Yoşua'nın köyünün dibine, hemen Genezarert gölü kıyısına kocaman bir saray yaptırdı. Ondan önce de balıkçılar geldi, önemli rahiplere, her biri altıyüz metrekarelik villalar yapıldı, kocaman bir pazar yeri kuruldu, Nazaretlilerin eski yaşam biçimi fena halde tehdit altına girdi. Roma'da eğitilmiş yeni Yahudi elitleri, dînî yasakları pek takmıyorlardı. Herodes'in sarayı hayvan şekilleriyle süslenmişti mesela -Yahudilerce resim ve benzeri şeyler kesin günahtı. Köylülerin en kızdığı şeylerden biri de, Homoseksüel Roma İmparatoru'nun genç erkeklerle yaptığı alemlerdi.
Yoşua ve şakirtleri, hayvan kanına bulanmış bir deryadan gaçip şehre girince, hiç durmadan, yirmi yıl kadar önce yapılmış olan dev mabede gittiler. Passah bayramından önceydi ve kurban kanları heryerdeydi. Avrupa, Anadolu ve Suriye'den, bu bayram için gelmiş yüzyirmi bin kişi vardı şehirde. Ama insanların gelişlerinin başka bir nedeni daha vardı: Vergilerini ödemek. Baş mabade gelip vergilerini orada, rahipler ödüyorlardı.
Mabed muazzam birşey olmalı. O dönemde altınla kaplı olduğu, ikiyüzaltmış metreye ikiyüz altmış metre bir avlusunun olduğu, kan banyosunun da asıl bu avluda yapıldığı söyleniyor. Altınla kaplanmış çatısına kuşlar konmasın diye üstünün altın çuvaldız benzeri sivri şişlerle kaplı olduğu da söyleniyor. Bina da altınla kaplıymış. Işıkta güneş gibi parlarmış. Ve avluda bir büyük masada para işleri görülüyor. Vergi toplamak dışında, para değiş tokuşunun da yapıldığı bir tür bankerlik hizmeti.
Yoşua eşekten inip emin adımlarla para masasına doğru yürüyor. Masanın yanında da ilkel güvercin kafeslerinde güvercinler. Bunlar fakirler için ucuz kurban sayılıyor. Rahipler bu hayvanların boynunu kırıp kanını akıtınca kurban tamamlanmış oluyor. Tabii zenginler büyük baş hayvan kestiriyorlar rahiplere. Hayvanların kanı akıtılıyor, iç organları da yakılıyor -ve Yoşua buna illet oluyor (Kurban bayramına da illet olurdu her halde, denize kızıl kan akıtan dereleri görseydi İstanbul'da). Bu adetin kaldırılmasını isteyenlerin başında o geliyor zaten. Ama Yoşua, rahibin önündeki masayı devirip paraları kanlı toprağa saçıveriyor, güvercin kafeslerini de kırıp hayvanları özgür bırakıyor. "Burası bir soyguncu ini" diye bağırıyor.
Tapınağın kendi tapınakpolisi var, hemen müdahale ediyorlar!
Daha sonra tam 600 Roma askerini seferber edip tutuklatıyorlar. Olay ibretliktir.
Onu ilk sorgulayan rahip Yusuf Kaipas, şu soruyu soruyor tutuklanmış Yoşua'ya:
"Yahudilerin kralı sen misin?"
"Evet öyle..."
Sorgunun sonunda rahip, hemen kendi elbisesini yırtıyor. -Dine hakaret edildi anlamında.
Klasik Hristiyanlıkta bu yanıt, sadece soyut bir "Göğün Krallığı"ymış gibi anlatılsa da, bu genç adamın bir düzen kurmak istediğini, zaman içinde unutturulsa da, nasıl bir düzen kurmak istediğini -çok yönlü yeni araştırmalar sayesinde- biliyoruz bugün.
Zenginlerin Cennete gidemeyeceğini söyleyen ve para tanrısı Mammon'a çok ağır laflar eden Yoşua'nın ilk hedefi, tapınakların paraya bulaşmış yapısını tamamen değiştirmek, onların yönettiği finans sistemine sonvermek. Son eylemi, programını da gösteriyor zaten. Hz. İsa'nın, halka "Vergi ödemeyin, vergi ödemeyi boykot edin" diye çağrı yaptığını artık biliyoruz. Federal yapıda bir devlet öngörüyor. Ve bu hedefleri için aktif bir mücadele veriyor. Nasıl yakalandığını, nasıl işkence çektiğini, vücudu parçalanıncaya kadar nasıl kamçılandığını da biliyoruz. Sonra, bu olaydan üç gün sonra, Passah'tan hemen önce çarmıha geriliyor. Son nefesini bir çığlıkla veriyor ve hemen sonra Kudüs'te deprem oluyor, büyük tapınağın örtüsü yırtılıyor. Şehir mezarlığında toprakta yarıklar oluşuyor ve cesetler ortalığa saçılıyor. Haksız yere idam edildiğini, o zaman bu zaman herkes kabul ediyor.
Eski Romalı tarihçi Tacitus, "Pilatus onu idam ettirdi, çünkü bozguncu bir Hurafeyi yayıyordu" der. Talmud daha açık konuşur ve "Nazaetli Yoşua, büyücülük yaptığı ve İsrail'in aklını çeldiği için idam edildi" diye açıklar bu haksız cezayı. Ama bu genç adamın hayalleri çok daha büyükmüş. Son araştırmalara bakarak, devrimci bir peygamber görüyoruz ve bir tür dünya düzeni kurmayı hedeflediğini anlıyoruz. Heyecan verici bir olay.
Daha dikkat çekici olanı ise, Yoşua'nın hep bir peygambere atıfta bulunması.
Çarmıha gerildiğinde de onun adını söylemiş. Bu kişi, İlyas Peygamber. Yani bizim, peygamberler arasında bir tür Che Guevara olarak tanıdığımız savaşçı peygamber. (Adı Kur'an'da üç kez, İncil'de yirmidokuz kez geçer.)
Çok yönlü araştırmalar derinleştikçe, karşımıza, olağanüstü özellikleri olan devrimci bir Hz. İsa çıkıyor. O hem, insandan kovduğu bir cini ikibin domuzun üzerine sürüp onların bir uçurumdan atlamalarına ve ölmelerine neden olabiliyor, hem onmaz hastaları iyileştiriyor, hem de paragöz rahiplere öyle sert bindiriyor ki, köylüler korkup onu köylerinden kovuyorlar.
Kısacası, topu topu oniki kişi de olsanız, sahiciyseniz, mücadelenizden ödün vermeden sürdürüyorsanız, dünyayı değiştirebilirsiniz. Size "Don Kişotluk yapma" diyenlere aldırmayın.
"Gerçek, sizi özgür kılar." Ve Devrimciler ölümsüzdür...