Tanıyamamak...

Bir insan bedeninin her yedi ila on yıl arasında tüm hücrelerinin yenilendiği söylenir. Ama bazı organların kendi kendini yenilemesi biraz daha uzun sürer. Yanılmıyorsam bağırsaklar kendilerini onaltı yılda tamamen yenilemiş oluyorlar. Beyin hücrelerinin kendilerini yenilemediği söylenirdi, bunun da tam doğru olmayıp bir tür hurafe olduğu ortaya çıktı. Kısacası her insan, en fazla yirmi yılda bir, daha önceki yirmi yıllık bedeninden neredeyse tamamen farklı bir beden taşıyor. Burada "Taşıyor" sözcüğünü özellikle kullanıyorum, çünkü biz kendimize, "Yaw ben gene aynıyım işte" diyoruz, güya değişmiyoruz, "Sadece biraz daha yaşlandım o kadar" diyoruz. E öyle değil işte...
İnsanların fikirleri, kısmen karakterleri, dünyaya bakışları da değişiyor, ama biz kendimizi hala "aynı kendimiz" saydığımızdan, bu değişiklikleri ya görmüyoruz, ya da farkına varabildiklerimizi -kendimizce- doğal bir proses sayıyoruz...
Geçenlerde Avrupalı bir arkadaşım önüme bir fotoraf koydu ve sordu: "Bu kim?" Açıkçası hemen kestirip attım, "Tanımıyorum" dedim. "İyi bak, tanımıyor olamazsın" deyince, gide-gele birkaç dakika dikizleyip, "Cık" dedim. tanıdığım hiç kimseye uzaktan-yakından benzemiyordu...
Sonra bana bir ad söyledi...
Son on yıldır, ya da şöyle, "bedenimi tamamen yenilediğim son 20 yıl zarfında" birini tanıyamamak konusunda kendi kendime bu kadar şaşmamıştım. Resmine baktığım kişi, altı yıl boyunca içtiğim su ayrı gitmeyen Avrupalı bir arkadaşımdı ve kendisiyle en son yedi-sekiz yıl önce uzak bir yerde, başka bir kıtada buluşmuştuk ve o dönemden sonra haberleşmelerimiz azalmış, son birkaç yıldır da tamamen durmuştu...
Ben resimde, tanıdığım dostumu ararken, allak-bullak bir vaziyette, bağımızın kopma nedenlerini de düşündüm ve vardığım sonuç, ancak böyle anlarda idrak edilebilecek cinstendi: Değişmiştik -hem de nasıl...
İnsanlar değişince, değişmeden önceki bedenlerinden değil sadece, o süreçteki atmosferlerinden de ayrılıyorlar. İlgi alanlarından düşünce biçimlerine, yaşadığınız yerden dostlarınıza kadar bir dizi değişim de o bedensel değişimi izliyor. Hayat biraz da böyle birşey zaten. Ben onun resminde yarım saat boyunca tanıdığım kişiyi aradım. Sadece gözleri ve burnu dostumunkilere benziyordu. Son dönemde fikren ayrıldığımızı, anlaşamadığımızı biliyordum, ama bir insanın bedenen de bu kadar değişebileceğini hiç düşünmemiştim...
Yıllar sonra beni telefonla aradı...
Fikir ayrılıklarının ve farklı insanlar haline gelmenin bir öneminin kalmadığı yerde buluştuk: Seslerimizde...
"Bir insan ne kadar değişirse değişsin, iki şeyi pek değişmez: Sesi ve hareket etme biçimi". Bunlar da onun sözleri. Ben telefonda ona, ne kadar değişmiş olduğunu "anlata anlata bitiremedim", o da bana, benim tanımadığım Güney Afrikalı bir dostunu havaalanında, davranış biçiminden nasıl tanıdığını anlattı. "Yoksa tanımam mümkün değildi, adam tamamen değişmişti" dedi!..
Şimdi, yeniden alışma faslı. Ve yalnız telefonla görüşüyoruz. Ben de "değişmediğim" konusunda umutsuzca kanıt sunmak ister gibi telefonda ona "Türkiye'nin berbat siyasi durumu"nu falan anlatıyorum. Eh, değişmeyen şeylerden biri de bu! Yani!..