Veni vidi Gucci...

Küçükken, dış görünümünüz, ne giydiğiniz hiç önemli değildir...
Sözüm kadınlara tabii...
Sonra ergenlik dönemi gelir ve dış görünüm herşeydir...
Bu sözüm de kadınlara...
(Ve erkeklere)
Ergenlik döneminde yüzünüzde çıkan sivilceler, sizin için dünyanın sonundan daha önemli olabilir...
Zamanla bu önem azalır. Ve bir gün gelir ki, dış görünümünüz önem listenizin alt sıralarında yer almaya başlar...
Fran için de böyle olmuş...
Bir zamanlar film senkronizasyonu yapan, filmlerdeki kadınlara sesini veren şen şakrak güzel kadın Fran, işini yaparken hayatının aşkıyla tanışıp onunla evlenmiş. Mutluluktan uçarken iki de güzel çocuk sahibi olmuş, ama bir zamanlar listesinin üst sıralarında yer alan "kadın güzelliği" pipirikliliği, yıllar içinde uçup gitmiş. Sevdiği adama eskisi kadar gülmez, onunla konuşurken gözlerinin içine bakmaz olmuş. Eşinin iyi bir işi olduğundan, çok sevdiği film seslendirme işinden de ayrılmış. Bir zamanlar yaptığı teklitlerle herkesi şaşkına çevirirken, bu yeteneğini de sadece çocuklarını güldürmek için yapar olmuş. Fran'ın yıkıldığı ilk an, kocasının başka bir kadınla ilişkisinin olduğunu anladığı an. Daha da kötü yıkıldığı an, kadının Gucci firmasının pazarlama müdürü olduğunu anladığı an...
Karşısında hem genç, hem güzel hem de mükemmel giyinen bir kadın rakip varken o ne mi yapmış?!..
İşte bunu, Maria Beaumont'un eğlenceli ve şaşırtıcı romanından öğreniyoruz. "Veni vidi Gucci", alkolikliğin kıyısına kadar gelen yıkılmış bir kadının, ailesini korumak ve kadınlığını her bakımdan "konuşturmak" konusunda nasıl harikalar yaratabileceğini gösteren güzel bir kurgu, tam bir haftasonu romanı. Romanın ana fikri, galiba şu:
"Kadının fendi Gucci'yi yendi!.."