Rüya gören arılar...

"Arı gibi çalışkan olma"yı mutlaka duymuşsunuzdur, ama "Arı gibi akıllı olmayı" henüz duymadığınızdan eminim, -ben de yeni duydum...
Hayvanlar duygulu yaratıklardır. Çocukluğumda hayvanlara uzak bir yaşam sürmemin sonucu olarak böyle şeyleri hiç düşünmemiştim, hatta -galiba- "ısırdı" diye bir köpek korkusuyla kuduz aşısı bile oldum, hem de o zamanlar karnınızdan yediğiniz ve insanı allak bullak eden iğnelerdendi. Artık çocuk değilim, özellikle kedileri çok severim, ve bu hayvanların her birinin ayan-beyan özgün karakterleri olduğunu, insanlarda olduğu gibi iki kardeş kedinin bile birbirine zıt karakterleri olabildiği, insanlarla iletişim kurduklarını falan bilirim. Köpekler için de durum pek farklı değildir. Kızkardeşimin Tibet cinsi köpeği konusunda anlattıkları da hep kulağımdadır...
Geçtiğimiz yıllarda -2013'den itibaren- hayvanların insanlara daha çok benzeyeceğini ve daha akıllanacaklarını anlatan ilginç makaleler okudum ve bunlardan hiçbiri de beni şaşırtmadı. Çin'deyken beyaz bir yunus cinsiyle hayatımda ilk kez iki ahbap gibi gözgöze geldim ve insana umulmadık kadar yakın olduğunu hissettim. Gerçi biz insanlar, hayvanların aklı konusunda konuşurken aslen onların bize ne kadar benzedikleri üzerinden değerlendirmeler yapıyor, böyle kriterler koyuyoruz, ama hayvanların aklı hiç de bizim umduğumuz ölçülerle değerlendirilebilecek gibi değil, bu yüzden de yarım yüzyıldır arı beyni üzerine çalışan bilim adamıRandolf Menzel'in söylediklerine kulak kabartıyorum...
Ana fikir her zaman, hayvanların düşünüp düşünemedikleri olmuştur. Eskinin bilim adamlarını geren en büyük konudur. Yunus düşünebilir mi? Evet. Bunu artık net söyleyebiliyoruz. Kediler ve köpekler için de yanıt aynı. Hayvanların ruhsuz birer biyolojik robot olduğunu düşünen René Descartes'ın üzerinden nice hayvanlar geçti, nice sürüler, nice kedi patileri, ama arılar?!..
İşte konu da bu zaten. Bir susam tohumundan daha küçük beyne sahip olan bal arısı, sadece düşünmekle kalmıyor, abstrakt da düşünebiliyor, yani biz nasıl harflere bakıp okuyarak, o işaretlerden aklımızda hikayeler kurgululayabiliyorsak, arılar da bunu yapabiliyorlar ve böceklerin kuru biyolojik otomatlar oldukları teorisi de çökmüş durumda. Acaba bu oldukça yeni bir gelişme mi, yoksa eskiden beri böyle mi? Menzel'in Die Zeit gazetesine Ocak ayında verdiği mülakata göre hiç de yeni değil, yani kendini bir halt sanan insanoğlunun kibrine inat arılar, hem düşünebiliyorlar hem de duygulara, hatta bir "ben" duygusuna bile sahipler. Arılar, inanılmayacak kadar hızlı öğrenebiliyorlarmış ve insan gözünden on kat hızlı bir algılama düzeyine sahipler...
İnsanlar rüya görürken gözleri göz kapakları altında hızlı hızlı sağa-sola hareket eder. Uyurken arıların da duyargalarını hızlı hızlı hareket ettirdikleri bir mod varmış ve buradan, bu üretken böceklerin de rüya gördüğünü söylüyorlar. Arıların mutluluk halini ve öfkelenmelerini, nefretlerini bilim adamları anlayabiliyorlar ve onları köpekler gibi eğitebiliyorlar. Biliyorum, kulağa garip geliyor ama gerçek, aklınıza gelen her canlının kendine özgü bir düşünce biçimine, akla, ve belki "ben" duygusuna sahip olması, hatta tek hücreli canlıların. Menzel bunu anladığında, hocası profesör tarafından hemen arılara yönlendirilmiş. Profesör inanamamış, talebesi "kafayı bozmasın" diye onu arılara yönlendirmiş. Yarım asır sonra bilinen konu şu: Arının bir iç dünyası var, içinden düşünebiliyor, karmaşık planlar yapıyor, hemcinsleriyle özgün bir dans aracılığıyla konuşuyor, rüya görüyor, duygulanıyor...
Tüm canlılar, çimdiye kadar onlara hiç bakmadığımız ölçülerde kişilikli şeyler. Eski Kam'ların hayvanlara çok önem vermesi ve av öncesi uzun törenler yapmaları, öldürülen hayvanların ruhlarının yüksek bir mertebeye (Cennete) gitmesi için özel ritüeller yönetmeleri vs. hiç de boşuna değilmiş...
Modern insanın hayvanları birer ruhsuz otomat olarak görüp, ruh denen şeyi sadece kendine bahşetmesi kabalığı gün itibariyle bilimsel açıdan da tamamen çürütülmüş bulunuyor. Asıl ilginç olan, tüm canlıların kendine özgü bilinçli varlıklar olarak yaşadıkları gerçeği. Sadece yunus değil, arı da...
Çinli genç bir sanatçı, arıların abstrakt düşünme biçimini bir sanat haline getirmiş. Onlara kovan kurmaları için değişik geometrik alanlar kuruyor ve arıların kovanlarını sonra meraklılara sergiliyor. Kısacası olay hayvanların sanat/estetik duygularına kadar varmış durumda. Ressam filler falan derken, heykeltraş arılara kadar gelmiş bulunmaktayız. Hayvan haklarıyla ilgilenen hayvanseverlerin, arılara daha dikkatli bakmalarında fayda var. Hem Einstein bile, dünyadaki insan hayatının arılarla doğrudan ilişkisini göstermiş, bu küçük hayvanların önemine dikkat çekmişti. Bir de sokmasalar, kesinlikle çok şekerler! Ama kızdırırsanız kediler de tırnaklarını fena geçirir, hatta fena dişler. Arılarınki kadarı kadı kızında da olur!..