Titanic ve Amiral Battı...

"Amiral Battı..."
İşte bu oyunu oynardık. Akraba çocuklarıyla anlaştığımız, ortak oyunlardan biriydi (diğeri "İsim-Şehir"). Burada marifet, karşındaki gemilerin yerini tahmin edip vermektir top mermisini. Tabi atışlar, laf üzerinden olur, "oyun" denen misterium da bir tür yalandır zaten. Ama hep de öyle olmak zorunda değil...
Nice yalanlar, en bilimsel verilerle de desteklense, en inanılamayacak şekilde batabilirler. Bunların en tumturaklı örneği de Titanic gemisinin batışıdır tabii. Bundan tam yüz yıl önce Nisan ortasında ilk yolculuğuna çıkmaya hazırlanırken, çağın en büyük ve en lüks gemisinin sahibi bir konuşma yapar ve sözlerini şöyle bitirir:
"Bu gemi o kadar sağlamdır ki, onu Tanrı bile batıramaz."
Tanrı'yı bilmem ama, bazı meleklerin buna katıla katıla güldüğüne dair bir his var içimde!.. Nitekim nereden geldiği (ve sonra nereye gittiği) bilinmeyen bir buz dağcığı (hadi biz buz tepeciği diyelim!) geminin karizmasını yandan enlemesine çizer!..
O devirde, "Bu gemiler artık batmaz" türünden, kainata efendilik taslayan makinatik kinetik bir "mantalite" hakimdir ve öyle bir gemi inşa tekniği kullanılmaktadır ki, üstüste bindirilmiş çelik levhalardan yapılma gemi gövdelerinin yırtılması imkansız gibi birşeydir...
Ama "Amiral Battı"dan biliyorum. Konu herzaman şudur: "Her gemi batıcıdır..."
Ve imkansızın da bir zayıf noktası vardır. İşte o zayıf noktayı, bir buz tepeciği bulmuştur. Yaptığı da basittir. Çeliği delemediği, yırtamadığı için, tam da ek yerlerine çalışmıştır. Çıtçıtlı yerlerinden ayrılan bir zıbın gibi kolayca açmıştır geminin gövdesini ve açılan yerden giren su, geminin ön sancak tarafından çok yönlü olarak heryeri istila etmiştir...
Her kabininde Telefon tesisatı, elektriği bulunan, promenadlara, yüzme havuzuna sahip, ilklerin en lüks gemisi Titanic'in batışı iki küsür saat sürmüştür. Ama buna rağmen, elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış yolcular, rahata alışık mürettebat ve "dünyanın en iyi kaptanı" Mr. Smith, şaşkın ördekler gibi sağa sola bakınmaktan, birşey yapamamıştır. Titanic'in 2200 kadar yolcusundan, sadece 711 kişi kurtulabilmiştir. Bu gafletin nasıl (ve neden!) işlediği hakkında birkaç grostonluk kitap ve film yapıldı, ama 1178 kurtarma sandalından, neden sadece 705'inin kullanıldığını haala kimse bilmiyor mesela...
Ben Titanic filmini de zevkle seyretmiştim, gemi hakkında resimli kitapları ve batığın (yanılmıyorsam) 1985'deki keşfi haberlerini de kaçırmadım. Sonra National Geographic, batık hakkında harika fotoraflar, yazılar yayımladı vs...
Aradan yüz yıl geçmiş. Şimdi dönüp baktığımızda şunu görüyoruz:
Titanic'in serisinden üretilen gemilerin adları şöyleydi: Titanic, Olympic, Gigantic!..
Bugün böyle adlar koyarken iki kere düşünüyorlar...
O zaman -bir dönem- bu kadar büyük gemiler yapmayı durduruyorlar ve "batmaz gemi" tipi "sağlam" konstruktlardan ziyade, daha rahat gemiler yapmaya soyunuyorlar...
Soyunuyorlar, çünkü yeni tip gemiler batabiliyor...
Ha bir de mutlaka yüzme öğrenip, büyük konuşmuyorlar!..