Eski bir dergiyi karıştırırken reklamlar ve ötesi...

Eski dergileri karıştırmak...
İşte buradan, bazı şeylerin nasıl da geçtiğini, ve bir zamanlar günlük hayatın değişmezleri sayılan şeylerin nasıl da ortadan toz olduklarını daha iyi anlıyorsunuz...
Dün sahaftan götürdüğüm bir liralık eski National Geographicsayısı, ders gibi oldu...
Mart 1972 sayısı, Amerikan versiyonu...
Sayfayı açıyorum, ilk şaşkınlığım:
"Where the 'Homa' flies.Iran Air...
Buraya kadarı tamam. Sembol olarak, Airbrush tekniğiyle yapılmış bir Anka-Kuşu. Mavi. Kanadını açmış, ama tamamı görünmüyor. İslam öncesi Pers kültüründen öğeler...
(Şimdi olsa adamı asarlar İran'da!)
1980'li yılların sonunda özel bir eğitim kurumunda Airbrush "eğitimi" almış, bu tekniği bir zamanlar çok seven biri olarak, derginin üçüncü sayfasına mıhlanıyorum...
Dergi açık dururken ve ben bu arada bir sürü gazete ve iPad karıştırırken, kuş da bana bakıyor...
Bilmemkaçıncı çaydan sonra dergiyi karıştırmaya devam ediyorum. O soluk fotoraflar, eski kötü renk tekniği, bir şekilde hoşuma gidiyor işte...
Devir, Avrupa ve Batı'nın kendini tartışmasız dünya merkezi saydığı devir. İstanbul Hilton'a benzer beton "mimari"nin "lüks" sayıldığı zamanlar...
Ve Nikon F2 SR Fotoraf makinası. Hani içine film takılanlardan! Elektronik fotoraf öncesini bilmeyen genç kuşak için, daha şimdiden müze malzemesi. Japon fotoraf makinalarının reklamlarıyla dolu dergi. Asahi Pentax.Minolta. Bol fotoraflı bir dergi için şaşırtıcı değil. Ama, üzerine bir çay içtiğim ikinci reklam, Fiat 124reklamı oldu!..
Türkiye'yi işgal eden bu gaz tenekesinden irice ama ona çok benzeyen Murat 124 arabaları, Türkiye demekti...
Bu arabaların aynalarından sallanan nesneler hakkında fotoraflı bir kitap yapılmamış olması, büyük "kelekliktir" -eski taksi şöförü deyimiyle... Reklamda, arabanın kesitini de vermişler. Motor nerede, koltuklar nerede, arabanın hacmı falan gibi "bilimcil" bilgiler, kesitin yanında iri bir Times fontuyla yazılıp gösterilmiş. İki tam sayfalık reklamın bir de uzun metni var. Şöyle bir vecize mesela: "A more manoeuvrable car." TIR'dan bahsetmediğimize göre anlaşılabilir bişiy!..
Bavul kadar bir Video!..
O kütük gibi şeyin önünde oturmuş, hayranlıkla aleti süzen bir "bey" ve "hanımı". Adam, elinde kalın bir VHS kaseti tutuyor. Hemen önünde odun gibi kocaman bir televizyon -ve ikisi de mesutlar!..
En güzel ve en hüzünlendirici reklam da şu oldu benim için:
Ethiopian Airlines...
The Key to the Hidden Empire...
Fonda, ikibin yıllık bir kilise. Dağ başında. Kerpiçten yapılmış gibi duruyor...
Ekselans Haile Selassie'nin, Habeş Kralının henüz hüküm sürdüğü yıllar...
(1974'de askeri darbeyle devrilmiştir)
İtalyanların işgal edip, sadece başkentte otuzbin kişiyi katliam yapıp öldürdüğü yer...
Bu ülke artık yok gibi birşey biliyor musunuz? İç savaşlardan bezgin, yaralı bir yer. KuzeydekiEritre, uzun savaşlardan sonra bağımsızlığını ilan etti. Gene de Afrika'nın en büyük ülkelerinden biri...
Üzülmemek için insan olmamak lazım...
Etiyopya, veya Türkçedeki eski adıyla Habeşistan, kesintisiz bir şekilde varlığını sürdüren, dünyanın en eski devletlerinden biridir, Eski Ahit'te adı geçen Saba Kraliçesinin vatanıdır...
Süryaniler ve Ermenilerle birlikte Habeşler, Hristiyanlığı kabul eden (ve çok Tanrılı dinlerden Tektanrı'lı dinlere geçen) ilk halklardandır...
İnsan Irkı'nın Afrika'da ortaya çıktığı sanılan bölge burasıdır. Buradaki Müslüman cemaatler de,İslam'ı ilk kabul edenlerdendir ve bu ülke, Hz. Musa'nın Ahit Sandığı'nı saklayan yerdir. 
Dergi neşeli başlayıp hüzünlü bitti. Ama İstanbul'da o kadar güzel bir bahar yaşanıyor ki, yeniden neşelenmemek mümkün değil!..