İşaretlerle konuşmak...

"At bir sakal"…
Romanların bu lafını ve bunu söylerken yaptıkları işareti Avrupalı bir ressama anlattım, çok güldü ve bu işareti günlük hayatında kullanabileceğini söyledi. Ama işaretler çok şey söyler. Halkların böyle orijinal ve özgün el işaretleri vardır. İtalyanlar bu konuda çok zengin bir halktır mesela. İspanyolların da bir erkeğe "boynuzlu öküzsün" anlamına gelen bir el işaretleri vardır. Bu hareket sonrasında kan bile çıkar. Quentin Tarantino'nun "Soysuzlar Çetesi" (Inglourious Basterds) filminde, Alman SS subayı, karşısındaki subaylarının Alman olmadıklarını, yaptıkları bir el hareketinden anlar. Almanlar parmaklarıyla "üç" işaretini (aşağıdaki resimde) sağdaki gibi yaparlar. Ama Alman üniformalı Amerikan ajanı, eliyle soldaki gibi bir işaret yapar ve Alman olmadıkları piyasaya çıkar. Türklerin "çok güzel" anlamındaki, bütün parmaklarını yukarıda birleştirip el sallamalarını, annem Alman doktoruna yaptı ve işaret adamın çok hoşuna gitti, meğer Araplar da bu işareti yaparlarmış...
Bir de, evrensel olduğu anlaşılan işaretler var…
Urfa Göbeklitepe'de "T" şeklindeki megalitlerin üzerindeki işaretleri dört-beş yıl önce gördüğümde, insanlığın bu en büyük hazinelerinden birini keşfetmiş Profesör Klaus Schmidt hayattaydı ve "Tarım yapılmaya ilk bu bölgede başlandı" dedi ve bunu derken çok ciddiydi, zira 12.000 yıl önce kurulmuş tarihin bu ilk mabedinin etrafında buğdayın en eski cinslerinden biri halen yabani bir bitki gibi yaşıyor ve bölgede dolaşınca sayısız taş bıçak buluyorsunuz. Bunların tarım işinde kullanıldığı sanılıyordu, ama kazıların alanı genişledikçe bulguların yelpazasi de genişledi, şimdi bu bölge hakkında çok daha fazlası biliniyor. Klaus Schmidt'i bu yılın 20 Temmuz günü kaybettik, ama arkeologlar çalışmaya devam ediyorlar ve insanlığın yazılı dile geçişinin Göbeklitepe'de olduğu tezi de ağırlık kazanıyor. Burada görülen el işaretinin, yedi bin yıl sonra Mısır'da ortaya çıkan Hiyeroglif yazısında da görüldüğü ve negasyon/Hayır/değil anlamında kullanıldığı biliniyor. Göbeklitepe'deki el işaretinin yanında, bölgede bugün da görülebilen en tehlikeli zehirli yılanın resmi var: Boynuzlu engerek. Daha o zamanlar insanlar, bugün "Dur. Tehlike" anlamında kullanılan işareti, Göbeklitepe'nin etrafındaki yüz kilometre çapında bir alanda kullanıyorlarmış. Bu bölgede yaşayan klanların birçok ortak işarette anlaşarak ilk kez bir ortak yazı dili kurduklarını iddia eden yazı tarihi ve eski Mısır tarihi uzmanı Ludwig Morenz, dil öncesi işaretler ile Mısır yazısı arasındaki kayıp halkanın Göbeklitepe'de olduğunu iddia eden bir kitap yazdı. Batı basınında çıkan yazılara göre Göbeklitepe, pek yakında Mısır Piramitleri gibi önemli bir ziyaret merkezi olacak.
Bugün ağırlıklı olarak Latince alfabenin harfleri ve ikinci sırada Çin kökenli Kanji işaretlerinin kullanıldığı bir Dünyada yaşamakla birlikte, dil öncesi devrin işaretleri tamamen kaybolmuş değil. Bunu, ressam dostumdan öğrendim, hem de oldukça değişik bir yöntemle...
Aynı zamanda Afrika ritüel maskeleri kolleksiyoneri olan ünlü ressam, her biri en az yüz yıllık bu maskelerden bazılarının 8-10 yıl gibi uzun bir süre içinde yavaş yavaş yapıldıklarını, sadece seçkinler tarafından tek bir ağaç parçasından oyulduklarını ve oyma işlemi sırasında ilkel araçlarla çalışırken tek bir yanlış skalpel darbesi bile yapılmaması gerektiğini anlattı. Belli bir kudsiyete sahip Afrika maskelerinin yüzlerindeki işaretlerin çeşitli anlamları da var elbette. Avrupa'da astronomik fiyatlara alıcı bulan bu maskeleri dostum doğrudan Afrikalılardan, birinci elden kendisi için nisbeten daha uygun fiyatlara alıyor ve asla satmıyor…
Avrupalı bir sanatçının bu maskeleri bu kadar iyi tanıyıp, neredeyse uzmanı olmasının onun için, belli Afrikalı aşiretleri ve ritüelleri temsilinden öte bir anlam ifade ettiklerini, özellikle birini elime almamı istediğinde anladım. Bu maskeyi daha önce, tecrübeli bir müze müdürü eline almış, evirip çevirdikten sonra "Ha iyi" falan deyip geri vermiş. Birşey hissetmemiş. Ben maskeyi elime aldığımda, adeta elimden bedenime doğru sızan rahatsız edici, huzursuz bir güç hissettim. Bunu uzun yıllar önce öğrendiğim eski bir Kam pratiğiyle kendimce durdurdum ve maskeyi geri verdim. Bu arada dostumun beni sınadığını da anladım. Benzeri şeyleri o da hissetmiş, hatta başka maskelerde başka şeyler de hissetmiş ve benim duyarlılık derecemi anlamak istemiş…
İnsanlığın beşiği Afrika'da ölüm cezası, sonsuz zamanlardan beri yokmuş. Bir kişi, en korkunç suçu bile işlese, ölümle cezalandırılmıyormuş. Ama gizli bir erkek gizli cemiyeti, böyle insanları cezalandırmayı kendine görev edinmiş. Bu gizli cemiyetin üyeleri, suç işlemiş Afrikalıları tesbit edip onları en kanlı ve barbar yöntemlerle cezalandırıyorlarmış. Bu katiller grubunun cinayeti işleyen üyesi de bu maskeyi takıyormuş. Nasıl cinayetler işlediklerini buraya yazamayacağım!
Elimde tuttuğum şey, Afrikalıların hem nefret ettiği hem de saygı duğduğu bir katiller grubunun Avrupa'da bir elin parmakları kadar az sayıdaki maskesinden biriydi…
Dostum maskeyi yüzden fazla diğer maskenin yanına asarken, bir taraftan da maskelerin değil, onlara yüklenen anlamın ve duyguların etkisinden bahsediyordu. Maske, sadece belli yoğun duyguların bir sembolü ve belki şekli-şemaliyle bir yere kadar taşıyıcısı olmak görevini üsleniyordu, bir işaretti. Zaten konu da buydu: İşaretlerin ardında muazzam bir duygu dünyası da olabilir.
Göbeklitepe'den yirmibin yıl kadar kadar önce Fransa'daki 147 mağralaraya çizilmiş resimlerin arasında da böyle "yasak" anlamında el işaretleri var. O zamanlar insanların işaret hazinesi 26 adetle sınırlıymış. Göbeklitepe'de bu sayı çok daha yüksek ve yeni işaretler de çıktıkça çıkıyor. Mezopotamya'daki Sümer yazısının 900 işareti var, Mısırlılarınkinde çok daha fazla işaret var. Entellektüel bir Çinli üçbin-dörtbin işaret yazıp okuyabiliyor. Ama duygu yazıp okuyan işaretleri galiba haala Afrikalılar yapıyor…
Afrika'daki o gizli erkek cemiyeti artık yok. Ama Göbeklitepe'deki Boynuzlu engerek ve el işaretinin aynısı, Suriye'de Halep'in kuzeyindeki Tel Qaramel'de de bulunmuş. O dil artık her yerde konuşuluyor. Ben de bu satırları, Frankfurt'da "Karamel" adlı bir kahvede yazıyorum!..