Şarlo'nun hocası Max...

Çocukların en çok güldükleri filmler, hâlâ o ilk siyah-beyaz filmlerdir. Sinemanın çocuklarla aynı beden dilini konuştuğu ilk zamanlarda kahramanların başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmez, düşerler kalkarlar, dayak yerler, ama hiç birine cidden birşey olmaz. Max Linder, komik sinema camiasının ilk starı. Silindir şapkası, smokini, çizgili pantolonu, düğmeli beyaz tozlukları ve son dedece düzgün afilli bıyığıyla, tam bir zamane küçük burjuvası, zamanın sevimli bekarı, Charlie Chaplin, Harold Lloyd, Buster Keaton gibi sessiz sinema starlarının gizli ustası. 1960'ların ilk yıllarında tamamen unutulmuş biriyken adı bugün pek bilinmese de komedi sinemasının perdelerini ardına kadar açan sinema oyuncusu. Üstelik açılışı Amerika'da dağil Fransa'da yapıyor ve her filmde aynı Max tipini oynayarak, dünyanın her yerinde geçerliliğini koruyan dizi film tutkusunu da resmen başlatan kişilerden.
    Fıkır fıkır hareketli ilk sessiz filmler, asla gözbayıcılık yapmazlar. Radikal bir gerçekçilik, bu filmlerde yeri göğü sarar. Bugün bilgisayarlarla "animasyon" sayesinde sergilenen mucize hareketler, eski filmlerde tamamen gerçektir. Hatta öyle ki, telgraf telleri üzerindeki sahnelerin çekimleri sırasında bile, modern sporlara meraklı Max'ın aklına, dublör kullanmak gelmez. 1910'da kariyerinin zirvesinde her hafta bir film çektiği dönemde geçirdiği tehlikeli bir kaza yüzünden bir süre beyaz perdeden ayrı kalmak zorunda kalır. Tekrarı bazen imkansız gibi görünen ve akrobasiyle akrabalığa varan bu hareketleri sirk numaralarıyla kıyaslamak mümkündür.
    Chaplin'e ilk komik figürlerini ve sinemada komikliğin teorisini öğreten Max, Şarlo gibi asosyal biri değil, düşkün bir fukara hiç değil. Çalışmadığı halde zenginler gibi yaşamak isteyen biri o. Yaşadığı dönemde Parisli karınların ideal bekar erkek tipi haline gelen bu adam hep komik durumlara düşer. Max hem zenginleri hem fakirler güldürür, çünkü iki kesime de dahil olmayan bir özentidir aslında. Max tipinin yakaladığı ve ardılı komik adamlara örnek olan başarısı biraz da buradan geliyor. Zenginler, bu özenti tipin kendileri gibi olmak için çabalarken düştüğü durumlara gülerken, fakirler de bunu bir türlü beceremeyişine gülerler.
    Paris'te onun adını taşıyan Ciné Max salonu, o yillardan beri sinema oynatmayı sürdürüyor. Adı "Max" ile biten sinema salonları da onun adını yaşatmayı sürdürüyor. Birinci Dünya Savaşının başladığı 1914'de Max, İspanya'dan Rusya'ya kadar tanınan, gösterilen filmlerinden önce bizzat canlı şov yapan bir sanatçıymış. Hatta Moskova'daki gösterisinden sonra tren garına dönerken öyle bir izdiham olmuş ki, polis ordudan yardım istemek zorunda kalmış. Max, savaşa katılan ilk gönüllüler arasında. Ama bir zehirli gaz saldırısından etkilenip birkaç ay sonra terhis oluyor ve sağlığı bozuluyor, bir türlü tam olarak iyileşemiyor.
    "Les debuts de Max au cinéma", Sadece yedi dakika süren, film içinde film. Artist olmak isteyen kahramanımız, iki kadın tarafından bekleme salonunun pencereden karga-tulumba dışarıya atılıyor. Düştüğü yerde karşısına çıkan iki kişiyle dalaşıp onlardan bir temiz dayak yerken, orada tesadüfen çekim yapan kamera timinin kadrajına giriyor. Gaz tenekesinden hallice iri ahşap kamera, pataklanma olayını öyle güzel yakalıyor ki, sonunda dağılmış durumdaki Max'dan kameraya bakıp gülümsemesini bile istiyor. Sinema macerası düşe kalka başlasa da, daha bu kısacık filmler döneminde bile çok ciddiye alınmış. Max rolünü oynayıp Max Linder takma adını kullanan başrol oyuncusu Gabriel Maximilian Leuvielle dışındaki oyuncuların rol adı, gerçek adlarıyla aynı. Sinema, tarihinin en başından itibaren tiyatrodan farklı birşey olduğunun bilincinde.
    Savaş sonrasında Max'ın başına gelenin çaresi yok: Savaş öncesi zevkli hayatın ve estetik anlayışın bir ifadesi olan "Belle Epoque" sona eriyor, zevkler değişiyor. Max Linder bu değişime kısmen ayak uydurmuş görünse de, devir Şarlo'ların devri. Yeni komik sessiz sinema, yeni kahramanlarıyla ortalığı kasıp kavururken Max bir iki başarılı sayılabilecek film yapıyor elbette, ama devrin değiştiğini iyice anlamış bulunuyor.
    Max Linder 1924'de onyedi yaşındaki Jane Peters adlı kıza aşık olup evleniyor ve 1 Kasım 1925'de bir otel odasında önce karısını vurup intihar ediyor. Kötü biten bu hikayenin devamı var. Max, İkinci Dünya Savaşından sonra zevkler ve renklerin bir kez daha kökten değiştiği dönemde tamamen unutulmuş biriyken 1963'de hakkında çekilen bir belgesel filmle hatırlanıyor ve sessiz sinemanın ilk büyük komiği olarak tarihte hak ettiği yeri alıyor. Max Linder hakkındaki filmi çekip onu dünyaya hatırlatan kişinin adı Maud. O, Max'ın tek kızı...

"Les debuts de Max au cinéma"Reji: Lucien Nonguet.
1907, Fransız yapımı.
Oyuncular: Max Linder, Georges Monca, Lucien Nonguet, Charles Pathé.